Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Eski ABD Başkanı Clinton'ın öncülük edip yönlendirdiği süreçte dönemin İsrail Başbakanı Barak ile Filistin lideri Arafat barış yolunda önemli mesafe kat etmişlerdi. Ancak bu süreci tamamlayamadılar. Sürecin yarım kalmasında Filistin lideri Arafat'ın taktik hatalarının önemli payı olduğu da ortada...
ABD'de Clinton gitti yerine Bush geldi. İsrail'de de Barak gitti Şaron geldi. Bu değişikliklerden sonra İsrail - Filistin "barış süreci" kısa sürede "savaş süreci"ne dönüştü.
Filistin'in intihar eylemleri arttı, 100'den fazla masum sivil İsrailli yaşamını yitirdi. İsrail'in verdiği karşılık Filistin'i kanlı bir operasyonla işgal etmek oldu. İsrail Genelkurmay Başkanı'nın dün açıkladığı resmi rakamlara göre de operasyonlar sırasında 200 Filistinli öldürüldü.
Savaş sürecinin faturası şimdilik bu...
Bu faturanın daha da ağırlaşacağını tahmin etmek zor değil. Fatura sadece 300'den fazla insanın yaşamını yitirmesiyle de kalmadı. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah'ın gündeme getirdiği ve Türkiye dahil birçok ülkeden destek gören barış planı da suya düştü. Prens Abdullah, İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmesi koşuluyla Arap ülkelerinin bu ülkeyi tanımaları ve ilişkilerini normalleştirme önerisinde bulunmuştu. Arap ülkelerinin İsrail gerçeğini tanımaları, buna karşılık İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi dengesine dayalı bu plan uygulanabilir bulunmuştu.
Ancak, İsrail'in son operasyonları, ABD Başkanı Bush'la birlikte İsrail Başbakanı Şaron'un Arafat'ı yok etmeye çalışmaları, öldürmeseler bile siyasi olarak devre dışı bırakma planları, beliren barış umutlarını büyük ölçüde yok etti.
Bu aşamadan sonra Suudi Barış Planı'nın yeniden canlandırılması, Arap ülkelerinin bu planı İsrail'le masaya yatırmaları çok daha zor olacaktır. Ayrıca, Arafat'ın yüzde yüz kontrol edemediğinin anlaşıldığı radikal örgütlerin terör eylemlerini sürdürmeye çalışacakları da söylenebilir.
Sonuçta Şaron, halkına intikam aldığını göstermiş oldu.
"Kana kan intikam" duygusuyla hareket eden Şaron yönetiminin İsrail halkına güvenlik sağladığını, terörün kökünü kazıdığını söylemek çok zordur. Buna karşılık, barış umutlarını en azından uzun bir süre suya gömdüğü rahatlıkla söylenebilir.