Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme hedefinde bir sapma var mı?
Yok. Türkiye, bu hedefi, Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma hedefinin bir parçası olarak görüyor ve yorumluyor.
Atatürk de, çağdaş, laik bir Cumhuriyet kurarken, yüzünü batıya dönerken, batılı ülkelerle savaştan henüz yeni çıkmıştı. Batılı işgal ordularını yendikten sonra batı değerleri ve ölçüleriyle örtüşen laik Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu ve hedef olarak çağdaş uygarlık düzeyini gösterdi. İşaret ettiği yine batıydı. Ama bunu yaparken Avrupalıların bütün isteklerine boyun eğerek, onların yardım ve desteğiyle değil, cephede olduğu gibi masada da dişe diş mücadele ederek yaptı.
Bir anlamda batılılarla değil "batılılara rağmen" bu çağdaş ve laik Cumhuriyeti kurdu.
Bugünkü tartışmalar içinde duruma bakıldığında, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin benzer bir yaklaşım içinde olduğu söylenebilir. Türk Silahlı Kuvvetleri, en üst seviyede Avrupa Birliği'ne giriş hedefinden şaşmamak gerektiğini vurgulamışlardır. Ancak, Türkiye'nin bu yolda Avrupa ülkelerinden çok büyük bir destek ve yardım gördüğünü söylemek de mümkün değildir.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bugünkü yaklaşımını "batılılara rağmen batılılaşma" olarak özetlemek mümkündür.
"Rağmen"in nedeni, başta bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye karşı faaliyet gösteren terör örgütlerine verdikleri açık ve gizli destektir.
Başbakan Ecevit'in de vurguladığı gibi bu yol Türkiye için zorlu, engellerle dolu bir yoldur. Ancak bu durum Türkiye'nin hakkı olarak da görülmesi gereken Avrupa Birliği'ne giriş yolunda yürümesini, yürümeye çalışmasını engellememelidir.
Türkiye'nin rotası budur...
Bu rotaya itaraz da yoktur. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç'ın sözlerini de rota değişikliği veya değişiklik isteği olarak yorumlamak doğru değildir. Org. Kılınç'ın yaptığı saptama ve AB'ye verdiği mesaj, Türkiye'nin "mahkum ve mecbur" görülmemesine yöneliktir.
İran konusuna gelince. Org. Kılınç'ın Rusya ve İran'la yakınlaşma önerisini Türkiye'nin batı tercihinden vazgeçmesi veya İran'daki rejime sıcaklık duyması gibi algılamak ve sunmak, yapılabilecek en büyük yanlıştır. Hele bunu Türk Silahlı Kuvvetleri ve MGK Genel Sekreteri'nin yaklaşımı gibi anlamak da gerçekle bağdaşmaz. Türkiye'nin, çok küçük bir radikal grup dışında İran rejimimine özendiğini veya özeneceğini düşünmek abesle iştigaldir.
İran'la yakınlaşmak rejimsel, siyasi bir yakınlaşma anlamına gelmez. Org. Kılınç'ın önerisi Avrupa Birliği'ne alternatif yeni bir uluslararası ekonomik organizasyon değildir. RCD veya CENTO önerisi de değildir.
İran'la yakınlaşma ise askeri strateji açısından gerekli olabilir. Eğer Irak sorunu gözönünde bulundurulursa bazı muhtemel gelişmeler Türkiye ile İran'ın ulusal çıkarlarının özellikle askeri açıdan kesişmesine, örtüşmesine yol açabilir. Bu konjonktürel bir zorunluluk halini alabilir.
ABD'nin Irak'a müdahele etmesi ve Irak'ın bölünmesi riskinin ortaya çıkması halinde Türkiye sınırlarına ve ulusal bütünlüğüne yönelik önlemler almak zorunda kalabilir. Böyle bir gelişme karşısında İran'ın tutumu Türkiye'nin çıkarları açısından önemli hale gelebilir. Aynı durum İran için de söz konusu olabilir.
Irak'a bir müdahale sonrasında doğabilecek muhtemel gelişmeler Kuzey Irak ve Güney Irak'ta Türkiye ve İran için yaşamsal önemde sonuçlar doğurabilir.
Böyle bir konjonktür, Türkiye ile İran'ın taktik yakınlaşmasını gerektirebilir ki, bu Türkiye veya Türk Silahlı Kuvvetleri'nin İran'ın rejimine yakınlaştıkları anlamına gelmez...