AB, DEP davasından mahkum olan Leyla Zana ve arkadaşlarının serbest bırakılmasını istiyor.Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin adil yargılanma yapılmadığı yönündeki kararı gereğince Zana ve arkadaşlarını yeniden yargıladı ve mahkumiyet kararında ısrar etti.Yeniden yargılama sürecinde beklenti, Zana ve arkadaşlarının serbest bırakılmasıydı. Duruşmaları izleyen Avrupalı parlamenterler, her defasında bu istek ve beklentilerini dile getirdiler. Duruşmalar sonrasında ise tepkilerini ifade ettiler. Hatta bunu yaparken bazen hadlerini aşarak, mahkemeye, Türk yargı sistemine hakaret de ettiler. Mahkeme, mahkumiyet kararında ısrar edince, Türkiyenin ABden müzakere tarihi alamayacağını ifade eden Avrupa parlamentosu üyeleri de oldu. Bir bakıma Zana ve arkadaşlarının bırakılması, tarih almanın koşullarından biri olarak da anıldı.Durumu değerlendirirken, siyasi istekler, duygular ile hukuku ayırmak gerekiyor...Davanın hukuki ve siyasi boyutlarını ayrı ayrı ele alırsak...Leyla Zana ve arkadaşları, Türk Ceza Yasasının örgüt üyeliğini yaptırıma bağlayan 168. maddesine göre mahkum oldular. Ve cezaları da Terörle Mücadele Yasasının 5. maddesine göre artırıldı.Hukuki açıdan baktığınızda, Zana ve arkadaşlarının serbest kalmalarının yolu, 168. maddenin değiştirilmesi. Öngörülen cezanın düşürülmesi veya kaldırılması veya 59. maddedeki takdir yetkisinin kullanılmasıydı.Türkiyede böyle bir düzenleme yapılmadı. Eğer, Zana ve arkadaşlarının serbest kalması siyasi otorite tarafından da isteniyorsa, hükümetin, ilgili ceza maddesini değiştirmesi gerekiyor. Yargıçlar, yasada yazılı cezayı değiştiremeyeceklerine göre bu iş siyaset kurumuna düşüyor. Siyasilerin böyle bir değişikliği yapmadan, yargıçlardan beraat kararı beklemeleri yanlış. Bu beklentiyle duruşma izleyen AB ülkelerinin tavrı da gerçekçi ve saygılı değil.Kamuoyunda, "On yıla yakın süredir yatıyorlar, artık çıksınlar, Kürtçe de serbest bırakıldı" gibi vicdani yargılarla, mahkemeden karar beklemek de gerçekçi değil."AİHM tazminata mahkum etti, o halde bırakılmaları gerekir" demek de hukuki bir yaklaşım değil. AİHMnin kararını yeniden yargılama nedeni sayan mahkeme, yargılamayı yeniledi ve aynı karara vardı. Bu süreçte belki yargıçların Türk Ceza Yasasının 59. maddesine göre takdir haklarını kullanmaları beklenebilirdi. Ancak, yargıçlar bu haklarını kullanarak bir ceza indirimine de gitmediler. Mahkeme kararını verdi. Artık Yargıtay aşamasını beklemek gerekiyor.Sonucu değiştirecek en kestirme yol, siyasi otoritenin siyasi bir tercihle yasayı değiştirmesidir.CHPnin infazla ilgili verdiği yasa teklifi, terör mahkumlarının adli mahkumlar gibi cezalarının beşte ikisini çekmeleri halinde serbest kalmalarına ilişkindir ki, buna da hükümet karşı çıkmaktadır.Dolayısıyla, sorun, ancak siyaset kurumunun yapacağı yasa düzenlemeleriyle bir sonuca bağlanabilir. Hükümet, ABden tarih almanın koşullarından biri olarak DEP davasını görüyorsa, bu yönde düzenleme yapma yetkisine ve Meclis çoğunluğuna sahiptir.Siyasi boyutuna gelince...PKKnın terörle başlattığı süreç Türkiyede siyasal harekete dönüşmüş; siyasallaşma aşaması geçilirken, AB süreciyle paralel olarak hukuki alanda da mesafe kat ederek meşrulaşma hedefini de belli ölçüde tutturmuştur. Aralık 2004 yaklaşırken bu yöndeki taleplerin içten ve dıştan daha yoğun biçimde geleceği ve yine belli ölçüde sonuç alacağını tahmin etmek zor değildir.Bu koşullar ve seyir içinde karar verecek olan, siyasi otoritedir.ABnin olaya bakışı siyasidir.Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde hükümetin ve Türkiyenin gündeminde, AB koşulu olarak da genel bir ifadeyle "Kürt sorunu" bağlamında, "hukuki düzenleme ve uygulama" konuları yer alacaktır.Chiracın, "azınlık sorunları" dediği önce bu, sonra da mezhepsel konulardır... fbila@milliyet.com.tr Türkiye - AB ilişkilerinde sorun olan ve önümüzdeki dönemde de alevleneceği anlaşılan konulardan birisi de DEP davası...