SUSURLUK kazasının en önemli etkilerinden biri vatandaşın devlete olan güven duygusunu sarsmış olması...
Milletvekili, polis şefi ve cinayetlere karışmış birinin silah, susturucu ve toz maddeyle aynı arabada seyahat etmeleri, "devlet"i kuşku altında bıraktı.
Susurluk kazasını bir "milat" gibi gören kamuoyu, şimdi tatmin edici, güvenilir, bağımsız bir denetim ve yargılama ile "devletin temizlenmesi"ni bekliyor.
Bu sürenin ilk aşaması denetimdir.
Türk hukuk sisteminde, demokratik hukuk devletinin esasını oluşturan ve güçler ayrılığı ilkesine göre çalışması gereken yasama, yürütme ve yargı erklerinin denetimi söz konusudur.
Susurluk olayıyla ilgili "yasama denetimi" yapılıyor.
TBMM'de oluşturulan "Organize Suçları Araştırma Komisyonu" çalışmalarına başladı. Ancak, yasama denetiminin siyasi nitelik taşıması ve nihai kararın siyasi yaklaşımlarla verilmesi, bu mekanizmaya "güven" duyulmasını engelliyor. Komisyonda görev alan milletvekillerinin muhalefetteyken "kara" dediklerine, iktidarda "ak" demeleri, muhalefetteyken "suçlu" dediklerine, iktidardayken "suçsuz" demeleri, "yasama denetimi"ni "güvenilmez" kılıyor.
Yargı denetimi ise "yürütme ve yasama" denetimlerinden sonraki nihai aşama. Susurluk olayı henüz o aşamaya gelmedi.
Geriye kalıyor yürütmenin yapacağı denetim. Meclis Komisyonu'yla birlikte yürütme organına bağlı "idari denetim" mekanizmaları da Susurluk olayı üzerinde çalışıyorlar.
Sistemimizde iki tür "idari denetim" mekanizması var:
1- İç denetim,
2- Dış denetim.
İç denetim, kurumun kendi denetim organınca denetlenmesi. Örneğin, Susurluk olayının, Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı Teftiş kurullarınca incelenmesi gibi...
Türk hukuk sistemi, denetimin, denetlenen kurumun yönetimine bağlı organlarca yapılmasını yeterli görmüyor. Denetlenen kurumun yönetimine bağlı denetim organı ve elemanlarının "idari ve siyasi etki ve baskı altında kalma riski"ne karşı, dış denetim mekanizmaları da kurulmuş durumda. Dış denetim mekanizmasının en belirgin örnekleri Cumharbaşkanı'na bağlı olarak oluşturulan Devlet Denetleme Kurulu ve Meclis adına denetim yapan, yargı yetkisini de haiz Sayıştay...
Susurluk olayında yasama ve yürütmenin yapacağı "iç denetime" güven duyulmadığına göre, dış denetim organlarının mutlaka devreye girmesi gerekmektedir.
Sayıştay'ın "kamu gelir, gider ve mallarını yönetenlerin hesap ve işlemlerini denetleyip, kesin hükme bağlayan kendine özgü bir yargı organı" olduğu düşünülürse, Susurluk olayında denetimin koordinasyonuna en uygun organ Devlet Denetleme Kurulu'dur.
Ancak, bu organın devreye sokulması konusunda Cumhurbaşkanı Demirel isteksiz davranmaktadır. Gerekçe olarak da kurul üyelerinin bu tür olaylar için uzman sayılabilecek bilgi birikimine sahip olmadıklarını ve daha önce bu tür bir denetim deneyimi yaşamadıklarını göstermektedir.
Cumhurbaşkanı'nın bu gerekçeleri tartışmaya açıktır.
Öncelikle, kurulun dokuz üyesi, devlette en az yirmi yıl çalışmış deneyimli kişilerdir.
Kurul üyelerinin denetim deneyimi olduğu gibi, yasal yetkileri istedikleri kamu ve özel kurum mensuplarını çalıştırmaya uygundur. Örneğin Devlet Denetleme Kurulu, Sayıştay, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Başbakanlık ve Maliye Teftiş kurulları, Hesap Uzmanları Kurulu gibi köklü denetim kurumlarından eleman alarak "özel bir denetim heyeti" oluşturabilir.
Kamuoyunun en fazla güven duyduğu kurumların başında gelen Çankaya'nın bu yetki ve olanaklarla donatılmış Devlet Denetleme Kurulu'nu devreye sokmak istemeyişini anlamak zordur.
Umarız, Cumhurbaşkanı'nın Çankaya'da toplayacağı liderler zirvesinden böyle bir somut sonuç çıkar.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025