MİLLİYET'in, kurulduğundan beri ısrarla savunduğu, ilke haline getirdiği konuların önemi bugün daha iyi anlaşılıyor. Anlaşılıyor ki, her şeyin başı "eğitim"miş. Anlaşılıyor ki, devrimci Cumhuriyet'in devrimci eğitim anlayışından ne kadar uzaklaşılırsa, çağdaş uygarlıktan da o kadar uzaklaşılırmış. Bugün Milli Güvenlik Kurulu bildirisiyle yeni bir aşamaya ulaşan çatışmanın temelinde eğitim konusunun yattığını anlamamak mümkün mü?
"Eğitim"i alan Üsküdar'ı geçer. Bu görülmüştür.
Türkiye'nin son yüz küsur yıllık tarihi, bir anlamda eğitimi ele geçirme kavgasının tarihidir. İmparatorluğun son dönemlerinde, "kendine bağlı" okullar kuran padişahlarla, o okulları padişahlara karşı eğitim ve örgütlenme kurumları haline dönüştüren güçler arasında kıyasıya bir mücadele yaşanmıştır. Eğitimin önemini bildiği içindir ki, Atatürk ve genç Cumhuriyet kadroları da, Anadolu devriminin temel harcını eğitimle yoğurmuşlardır. Harf devriminin de, kılık kıyafet devriminin de, eğitimin birleştirilmesi devriminin de aslı budur.
Ne zaman ki devrimin hızı kesilmiş, o zaman Cumhuriyet'in temel ilkelerinden verilen ödünler birbirini izlemeye başlamıştır. Şöyle geriye dönüp bir bakınız, 1940'ların sonlarına doğru ödün yarışının hızlandığını göreceksiniz. "Zorunlu din dersleri"nin de, denetimsiz Kuran kursu salgınının da, sayısız imam - hatip okullarının da o dönemde moda haline getirildiğini göreceksiniz. Üstelik, ödünlerin şampiyonluğunu yapan da, Cumhuriyet'in kurucusu olan partidir. Bu süreç, 1950'deki iktidar değişikliğiyle hızlanacak ve bugünlere kadar geçen elli yıl içinde, en çok Cumhuriyet'in eğitim devrimi kemirilecektir. Bugün gelinen nokta ise ortadadır.
Kavganın özü çocukların ve gençlerin eğitimdir. Eğitim denen o büyülü araçtır.
* * *
TÜRKİYE Cumhuriyeti'nin gerilemesinde birinci etken, devrimci eğitim ilkesinin bir kenara atılmasıysa, bir etken de devrimci kadının bir kenara itilmesidir. Yüzyılların biriktirdiği yoksulluk ve cehalete rağmen, Türk kadını, Cumhuriyet'i özümsemiş, kurtuluşunu ve çocuklarının geleceğini Cumhuriyet'te görmüştür. Birçok Avrupa ülkesinden bile önce sahip olduğu siyasal haklarını inanılmaz hızdaki bir bilinçlenme ile kullanmaya başlamıştır. Ne zaman ki, egemen siyasal kadrolar, kadını yeniden baskı altına almaya, onu kenara itmeye başlamışlar, o zaman Türkiye'nin ufku da kararma sürecine girmiştir. Gericiliğin yükselişindeki en önemli etkenlerden biri de budur.
Şimdi, kadının devrimci sesinin yeniden yükselmeye başladığını görüyoruz. Dünya Kadınlar Günü'nde Türk kadınının haykırışıyla bir kez daha gururlandık.
Gördük ki, kadın sahip çıktıkça, Cumhuriyet yaşayacaktır.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025