Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun biraz sitem yüklü ifadelerle, "Af yasasıyla 1660 PKK'lı dışarı çıktı" sözleri, af konusunu yeniden gündeme getirdi. Org. Kıvrıkoğlu, şu anda bir eylem ve hareket olmadığını, savaş hali bulunmadığı için dışarı çıkanların başka alanlarda kullanılabileceği kuşkusunu da dile getirdi. Ancak durumun sakin olduğunu da belirtti.

Org. Kıvrıkoğlu'nun sitem yüklü bu sözlerini Başbakan Bülent Ecevit'e sorduk:
* Genelkurmay Başkanı, 1660 PKK'lının afla dışarı çıktığını söylüyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
Sayın Kıvrıkoğlu'nun sözlerinden sonra ben de Adalet Bakanı'na sordum ve bilgi istedim. Türk Ceza Yasası'nın yardım ve yataklığı düzenleyen 369. maddesi nedeniyle, 1600 kişinin şartla salıverilmeden yararlandığı doğru. Ancak bunların ne kadarının PKK'lı olduğu belli değil. Bu nedenle, 1600 kişiyi de PKK'lı olarak nitelemek, ne derece doğru olur. 369. madde kapsamında ceza alan bu kişilerin zor durum karşısında yardım ettikleri bilgisi veriliyor. Örneğin, dağ başında PKK'lı teröristler, evlere gelip silah zoruyla yardım istiyorlar. Oradaki insanlar da korkudan ekmek veya un veriyorlar. Silah baskısı altında bu tür yardımlar yapmak zorunda kalmışlar. Bu nedenlerle, bu insanların tümünü PKK'lı saymak doğru olmayabilir.
Başbakan Ecevit'in yanıtı, Org. Kıvrıkoğlu'nun bu maddeden yararlanarak çıkanların tümünü PKK'lı sayan yaklaşımıyla örtüşmüyor.
Org. Kıvrıkoğlu'nun afla ilgili olarak sitem ifade etmesi, özellikle zamanlama açısından elbette dikkat çekici. Öncelikle af konusunda askerden ilk kez bir serzeniş geliyor. Acaba Genelkurmay, dışarı çıkanlarla ilgili bazı özel bilgilere mi sahip? Af konusu Türkiye'de iki yıldan fazla bir süre tartışıldı. Tartışmalar da özellikle kapsam konusunda yoğunlaştı. Ancak bu süre içinde askerler, Milli Güvenlik Kurulu zemini dahil bu tartışmalara katılmadılar, görüş bildirmediler.

PKK'ya zor altında "yardım ve yataklık" yapanların şartla salıverme kapsamına alınması, koalisyon liderlerince kararlaştırıldığı zaman da bu anlamda bir tartışma yaşanmadı. Liderlerin bu kararlarının gerekçesi, "terör baskısı ve korkusu altında yardım etmek zorunda kalanların da kapsama alınması"ydı.
Şimdi Genelkurmay Başkanı düzeyinde bir serzeniş dile getirildiğine göre, acaba yeni bir saptama mı var sorusu akla geliyor.
Başbakan Ecevit'in sözlerinden Adalet Bakanlığı ve hükümette bu yönde bir saptama olmadığı anlaşılıyor.

Şartla salıvermeden yararlananların yine cezaevine dönecekleri yaygın bir beklentiydi. Böyle bir gelişme oldu mu?
Af düşüncesinin ilk sahibi olarak DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit, bu soruya, "hayır" yanıtını verdikten sonra şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Evet, böyle bir beklenti oluşturuldu ama gerçekleşmedi. Bir iki münferit olay dışında cezaevinden çıkanların sorun olmadıkları anlaşılıyor. Çoğu iş - güç edinme peşinde. Bu yönde uğraş veriyorlar. Aslında topluma düşen görev de bu insanları yeniden cezaevine düşecek koşullardan uzaklaştırmak, onları topluma katmak, iş - güç sahibi yapmaktır."

Rahşan Hanım'a bu yönde neler yapılabileceğini soruyoruz.
"Aslında bunun yasalarımızda bile yeri var" diye devam ediyor, Rahşan Ecevit: "Yasalarımıza göre 100 kişinin çalıştığı yerlerde bir eski mahkum ve bir özürlü çalıştırma mecburiyeti var. Buna uyulsa mahkumların topluma kazandırılması sorunu büyük ölçüde aşılır. İş sahiplerinin bunu düşünmesi gerekir. Örneğin biz DSP Genel Merkezi'nde 29 kişi çalıştırıyoruz. 100 kişi değil ama, yine böyle bir uygulamaya yöneldik. Şimdi bir özürlü vatandaşımızla bir eski mahkum DSP'de işe başlıyorlar. Bunun örnek olmasını diliyorum. 100 kişinin çalışması da şart değil, iyi niyetli iş sahipleri daha az sayıda kişi çalıştırsalar dahi bir özürlü, bir eski mahkum vatandaşımıza iş olanağı verebilirler. Toplumsal dayanışmanın gereği budur."

Rahşan Hanım, bu uygulamanın yaygınlaşması halinde eski mahkumların yeniden cezaevine dönmelerine yol açacak ortamlardan süratle uzaklaşacaklarını, işlerine, güçlerine dört elle sarılacaklarını düşünüyor.
Rahşan Ecevit'in bu yaklaşımını Başbakan Bülent Ecevit de paylaşıyor. Toplumsal dayanışmayla eski mahkumların topluma kazandırılması gerektiğini vurguluyor. Bunun en iyi yolunun da eski mahkumların dışlanmaması, işe alınmaları olduğunu belirtiyor.

Zirvede yaptığımız gezintiden bir son anekdot da Başbakan Ecevit'in sigarayı bırakma uğraşıyla ilgili... Geçen bayramda sigarayı bırakan Başbakan, yeniden günde bir sigara içmeye başlamış, şöyle diyor: "Kendimi bıraktım sayıyorum. Günde bir, bir buçuk sigara içiyorum. Ama doğrusu aramıyorum." Ecevit, sigaraya nasıl başladığını unutmamış...
"Robert Koleji'ni bitirdiğim gün başladım" diyor ve anlatıyor: "Mezuniyet töreninde benim oturduğum masada bir Amerikalı hocamız vardı. Masadakilere sigara tuttu. Ben almadım. 'Niye' diye sordu. Çay tiryakisiyim, bir de sigara tiryakisi olurum diye korkuyorum, dedim.
'Korkuyorsanız, bir tane için. Korkuyu yenmenin başka yolu yoktur' diyerek bir sigara verdi. Başlayış o başlayış..."

Hakkını vererek içiyor
Ecevit, sigara konusunda bir de İsmet İnönü'den bir anı aktarıyor: "İsmet Paşa günde altı sigara içerdi. Bu sayıyı hiç aşmadı. Ama sigara içince de başka bir iş yapmazdı. Keyifle, konsantre olarak sigarasını içer, bitirir, ondan sonra işine devam ederdi."
Ecevit de sigarayı günde bire kadar düşürmeyi başarmış... Onu da hakkını vererek içiyor...