Tek parti hükümetlerinin ve liderlerinin sık sık düştükleri bu yanlış, son zamanlarda AKP hükümetinde de belirgin hale gelmeye başlamıştı.Kendisinden önce her şeyin ve herkesin yanlış olduğunu, doğruyu sadece kendisinin bildiğini sanan ve bunu uygulamaya da yansıtan bir tutum bu. Sık sık, "Amerikayı yeniden keşfeden" yaklaşımlarla, geçmişin deneyimini, uzmanlarını, bilim bulgularını dikkate almayan, "Ben yaptım oldu" diyerek, her konuda ders veren bir tavırla şişinen bir zihniyetin duvara çarpması oldu, hızlandırılmış facia...Ankara - İstanbul tren yolculuğunu, 6 - 6.5 saatten, 4.5 - 5 saate indirmek uğruna yapılan bir şovun faturası, 36 ölü, 79 yaralı ve büyük bir güvensizlik oldu.Hızlı tren, Türkiyenin AKPyle keşfettiği bir proje değil. Hızlı tren, trenin hızlandırılmış hali kadar da basit bir sistem de değil. Kendi içinde bütünlük oluşturan, ayrı bir teknoloji gerektiren bir proje. Hızlandırılmış tren ise devekuşu gibi bir şey. Ne deve, ne kuş. Ne hızlı tren, ne normal tren. Yolun bazı bölümlerinde hızlı, bazı bölümlerinde yavaş, bazı bölümlerinde ne hızlı ne yavaş, kendine göre bir proje...Oysa, hızlı tren, Japonyadan, ABDden veya Avrupadan teknoloji ithali gerektiren, pahalı bir sistem. Trenlerin ve demiryolunun bir iki ilave veya onarımla hızlı tren projesine dönüştürülmesi mümkün değil.Daha önce birçok hükümet, hızlı tren projesini gündemine aldı, incelemeler yaptırdı, uzmanlar getirtti, maliyet hesapları çıkardı ama bu ne olduğu belli olmayan hızlandırılmış tren garipliğine yönelmedi. Bütün bu hükümetler, uzmanlar beceriksiz, iş bilmez sayılıp, "Ben her şeyi bilirim ve yaparım" zihniyetiyle dikkate alınmadı. Gecekondu anlayışla bilim adamlarının bütün uyarılarına karşın sefere konulan hızlandırılmış tren projesi faciayla sonuçlandı...Sadece Yıldız Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Aydın Erelin kazadan önceki son güne kadar yaptığı ısrarlı uyarılar bir gün ciddiye alınmış olsaydı, belki bu facia önlenebilirdi. Ama bu hükümetin her konuyu bilim adamı uzmanlardan da iyi bildiği havasındaki tutumu, demiryollarında da, havayollarında da hakim oldu. Asırlık kurumları, bu kurumların deneyimli personel ve yöneticilerini, uzmanlarını, bilim adamlarını, üniversiteleri elinin tersiyle iten ve onlara yukarıdan bakan yönetim anlayışı, zihniyet devrimi yapıyorum derken, facialar yaratıyor.Bilim adamlarının muhalefetine ve ısrarına karşın bu garip hızlandırılmış tren projesini uygulamaya koyan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımın istifa etmesi gerekir. Bu, hem siyasi sorumluluğun hem de vicdani sorumluluğun gereğidir.Siyasi baskıdan uzak olarak gerçekleştirilecek bir kaza soruşturması, gerçekleri ortaya koyacaktır. Ancak kaza anından bu yana Devlet Demiryolları yöneticileri sürekli kazanın "hız"dan olmadığını söylüyor ve "hızlandırılmış" projenin sorumlu olmadığı kanısı uyandırmaya çalışıyorlar. Bu da gösteriyor ki, bakan ve genel müdür yerinde kaldıkça objektif bir inceleme kolay yapılamayacak, açıklanacak sonuçlar güven uyandırmayacak. En azından soruşturmanın selameti açısından bakan ve genel müdürün görevlerinden çekilmesi bir zorunluluktur.Aksi tutum bundan önceki birçok örnekte olduğu gibi siyasi pişkinlik olur. fbila@milliyet.com.tr Hızlandırılmış tren kazasının yol açtığı facia "her şeyi ben bilirim zihniyeti"nin sonucudur.