Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un yerli ilaç fiyatlarında yüzde 10 indirim kararı, sosyal güvenlik kurumları ve vatandaştan büyük ilgi ve destek gördü.
Karar, ilaç üreticileri ve eczacılarla, Bakanlık arasında tartışma yaratacak nitelikte.
Bakan Durmuş, Türkiye'de mevcut uygulamanın "devletin soyulması" anlamına geldiğini belirterek, yeni bilgiler verdi:
"Türkiye'de en büyük ilaç müşterisi, devlettir. İlacın yüzde 85'ini devlet alıyor. Bu parayı Sağlık Bakanlığı ödüyor, sosyal güvenlik kurumları ödüyor. İlaçta ne yapılıyor? Bakın bir örnek vereyim. Ben dedim ki; birleşik ihale yapalım. Gelin teklif verin. Şimdi etiket fiyatı 5 milyon lira olan bir ilaç için firmalar bize 900 bin lira fiyat teklif ettiler. Demek ki bu ilacı bize 900 bin liraya satmaya razılar? Peki bu nasıl oluyor? İlaçlar depoda bekliyor. Eski fiyattan stoklanmış oluyor. Bu ilaçları yeni fiyatlardan satıyorlar. Biz ihale açtığımızda teklif ettikleri fiyat bunu gösteriyor. O anda ellerinde olan ilaç 5 milyon liralık ilaç olsa 900 bin liraya satmayı teklif ederler mi? Etmezler. Demek ki, eski fiyattan ilaçlar depolanıp yeni fiyattan satılıyor." Durmuş'un "soygun" dediği bu...
Sağlık Bakanı'na sorduk:
- Sarf malzemeleri ve ilaç için devletin 5 katrilyon 153 trilyon lira ödediğini söylediniz. Bu tür uygulamalarla fazladan ödenen tutar sizce ne kadardır? Bunlara son verirseniz ilaçta devlet kaç lira tasarruf eder? Diğer deyişle bu paranın ne kadarı soygun niteliğinde?
- Aynı durum protezlerde de var. Örneğin bir - iki yıl önce İzmir Atatürk Hastanesi'nde 8 milyon lira olan bir kalça protezi bugün 250 milyon lira. Devlete maliyeti düşünün. Benim hesaplamalarıma göre etkin bir uygulama ve denetimle 5 katrilyon 153 trilyon lira, yüzde 40 düşer. Bu 2 katrilyon liranın üzerinde bir tasarruf demektir.
Bakan Durmuş, örneklerini verdiği uygulamalarla, devletin en az 2 katrilyon liralık bir soyguna muhatap olduğu mesajı veriyor.
Sağlık Bakanı Durmuş başka örnekler de veriyor. "Yeşil kart" uygulamasına ilişkin örneği de çarpıcı:
"Eskiden kimse Yeşil kartlılara bakmak istemezdi. Şimdi eczaneler, sağlık kurumları 'yeşil kart avcılığı' yapıyorlar. Çünkü yılda 300 trilyon lirayı devlet ödüyor. Para bizim bakanlığımıza gelmeden 2 saat içinde paylaşılıyor. Maliye Bakanlığı, ödeneği bize aktarırken kimin ne alacağı bilgisayar ortamında belli oluyor ve iki saat içinde gidiyor. Bu nedenle de herkes yeşil kart avcılığı yapıyor. Buradan da kazanıyorlar."
Bakan Durmuş, bir çarpıcı rakam daha veriyor:
"Bakın Türkiye'nin nüfusu 65 milyon kadar. Ama 67 milyon kişi sosyal güvenlik şemşiyesi altında görünüyor. Bu nasıl iş? Demek ki, bazıları mükerrerlik içinde. Birçok oyun dönüyor."
Bakan Durmuş'un sistemi sağlıklı hale getirmek için bir önerisi var:
"Türkiye bireysel sağlık sigortasına geçmeli. Sosyal güvenlik kurumları bir araya gelip bu fonu bir banka gibi yönetmeli. Sosyal güvenliği olmayan vatandaşlar bu sigorta kapsamına alınmalı. Türkiye'de sosyal güvenlik primleri yıllarca devletin günlük finans ihtiyacı için ucuz kredi olarak kullanıldı, binalara, otellere, taşa toprağa yatırıldı. Bu alana artık bir neşter vurmanın zamanı geldi."
Sağlık sistemi, devletin sağlık harcamaları, vatandaşın çektiği sıkıntı Türkiye'nin en önemli sosyal yaralarından biri...
Sağlık Bakanı'nın aktardığı durum, vahim...
Sağlık sisteminin bin an önce masaya yatırılması ve Bakan'ın örneklerini verdiği devleti soyma mekanizmasının kırılması gerekiyor.