Millilerin, 2-0 mağlup duruma düştükleri Çek takımını, son dakikalarda attıkları gollerle 3-2 yenmesi tüm ülkede büyük sevinçle karşılandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, milli duyguları doruğa çıkaran bu başarıyı siyasi malzeme olarak kullanma “fırsatı”nı kaçırmadı.
Milli Takım’ın Çekler karşısında verdiği mücadeleyi örnek gösteren Erdoğan, “Demek ki” dedi, “Başarı 90 dakikayla sınırlı değil, son nefese kadar devam etmek gerekiyor... Bir millet topyekûn arkanızda duruyorsa başarmanız mukadderdir.”
Başbakan, Milli Futbol Takımı’ndan AKP’ye geçiş yaptı:
“Milletimizin yüreğini kabartan bu başarıdan ülkeye hizmeti büyük şeref bilen bu kadroya geçelim...”
Başbakan, bu sözleriyle kapatma davasıyla ilgili olarak izleyeceği yolu da anlatmış oldu: Son ana kadar mücadeleye devam...
Erdoğan’ın, “millet topyekûn arkanızdaysa” sözleri de kapatma kararı çıkması halinde erken genel seçime gideceğinin işareti olarak yorumlanabilir.
Savunma değil cevap
AKP, henüz kapatma davasını kabullenmiş değil. Bu, Anayasa Mahkemesi’ne sunulan savunmadan belli oluyor. AKP, Yüksek Mahkeme’ye verdiği savunmaya, “savunma” demiyor. “Esas hakkında cevaplarımız” diyor. Oysa, “esas hakkında savunma” demesi gerekiyor. “Savunma” yerine “cevap” sözcüğünün seçilmesi, Yargıtay Başsavcısı’nın açtığı davayı “dava” olarak kabul etmeme mesajı kuşkusuz.
AKP savunması, ayrıca Yargıtay Başsavcısı’nı ve iddianamesini, “küçümseyen” bir üslupla hazırlanmış. Savunma, iddiaları ve davayı “ciddiye almayan” bir havada kaleme alınmış.
Davanın özü türban
AKP ister ciddiye alsın ister almasın, AKP hakkında açılan kapatma davasının özünü türban ve laiklik oluşturuyor.
Gerek iddianame gerek savunma metinleri bu gerçeği gösteriyor.
AKP sözcüleriyle, savunma metni arasındaki çelişkiler de dikkat çekici. AKP sözcüleri, “Türban söylemi bizim değil, Başsavcı’nın söylemi” diyerek türban konusunu ve türbanla ilgili anayasa değişikliği yaptıklarını yadsıyorlar. Ancak diğer yandan, savunmayı “türbanın insan hakkı olduğu” tezine dayandırıyorlar.
Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesi’nin türbanı serbest bırakmak için yapılan anayasa değişikliklerini iptal etmesini de “iddianamenin çöktüğü”ne kanıt olarak gösteriyorlar.
Bu yaklaşım, ister istemez “Anayasa Mahkemesi değişiklikleri iptal etmeseydi, o zaman Başsavcı’nın iddiaları kanıtlanmış mı olacaktı?” sorusunu gündeme getiriyor.
Diğer bir ifadeyle, AKP’nin savunması, “Anayasa Mahkemesi değişiklikleri iptal etti, dolayısıyla laiklik karşıtı girişim hayata geçirilememiş oldu” gibi bir mantığa dayanıyor ki bu da, dolaylı bir kabullenme anlamı taşıyor. Savunmada her ne kadar, “Başsavcı’nın mantığıyla” ifadeleri yer alıyorsa da AKP, “iptal” kararıyla laiklik karşıtı faaliyet olanağı kalmadığını ima ederek hep eleştirdiği “niyet” üzerinden, “niyet yaşama geçmedi” yaklaşımıyla savunma yapmış oluyor.