ABD’nin Irak operasyonuyla Musul - Kerkük petrol bölgesini kontrol etmeyi amaçladığı da giderek yaygın bir kanı haline geliyor. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin de dünkü açıklamasında asıl amacın Irak petrolleri olduğunu ve ABD’nin Körfez’i işgale hazırlandığını öne sürdü.
Musul - Kerkük denilince gündeme her zaman Türkiye’nin Irak petrollerinde hak sahibi olduğu iddiası da gelir. Türkiye’nin bölgeye ilgi nedenlerinden birinin bu bağlantıdan kaynaklandığı söylenir.
Genel olarak bilinen, Türkiye’nin 1926 Andlaşması çerçevesinde Musul petrollerinden 25 yıl süreyle yüzde 10 pay almasının öngörüldüğü, ancak, Türkiye’nin bunun yerine 500 bin sterlin alarak bu hakkından vazgeçtiği belirtilir.
ABD’nin Irak’a müdahalesinin beklendiği bugünlerde konu yeniden gündeme geldi. Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Türkiye’nin böyle bir hakkının olup olmadığının incelendiğini açıkladı. Aynı yönde incelemeler Genelkurmay’ca da yapılıyor.
MGK’nın aralık ayı toplantısında da bu konunun belgeleriyle gündeme geldiği kulislere yansıyan haberler arasında. Türkiye’nin, Musul petrolleri üzerinde bir hakkı var mı, varsa bu hak nedir ve nasıl kullanılır?
Bu konuyu incelemiş olan uzmanlardan biri de Devlet eski Bakanı Hikmet Uluğbay. Uluğbay’ın, 1995 yılında Turkish Daily News yayınlarından çıkan "İmparatorluktan Cumhuriyete Petropolitik" isimli eserinde bu konu araştırılmış durumda.
Uluğbay, dün yaptığımız konuşmada bu konunun kamuoyunda yanlış bilindiğini belirtti ve önce bu yanlışları düzeltti:
"Öncelikle hep Musul - Kerkük petrolleri üzerindeki bir haktan söz edilir. Söz konusu hak Irak petrolleri ile ilgilidir. Türkiye’nin bu haktan 500 bin sterlin alarak vazgeçtiği bilinir, bu da yanlıştır."
Uluğbay işin doğrusunu da şöyle anlattı:
"Türkiye’nin Irak petrolleriyle ilişkisi 1926 yılında Türkiye, İngiltere ve Irak arasında imzalanan üçlü andlaşmadan doğar. Bu andlaşmanın 14b maddesine göre Irak petrol gelirlerinden 25 yıl boyunca Türkiye’ye yüzde 10 pay verileceği öngörülmüştür. Benim kitabımda da belirttiğim gibi yaptığım hesaplara göre bu payın tutarı 5.5 milyon sterlindir. Bunun 3.5 milyon sterlini ödenmiştir. Geriye o günün parasıyla 2 milyon sterlin kalmıştır."
Uluğbay, bu konudaki gelişmeleri de şöyle özetledi:
"Andlaşmadan sonra 1927 yılından 1955 yılına kadar bu pay ödenmiştir. Fasılalı da olsa 13 yıl boyunca Irak bu yükümlülüğünü yerine getirmiştir. Bu yıldan sonra ise sanıyorum CENTO’nun kurulmasıyla Türkiye bu alacağının üzerinde durmamıştır. Bu yıla kadar bütçede görülen bu kalem sonra konulmamıştır. Ancak Kasım devriminden sonra yeniden Türkiye bütçesine bu hakkını alacak olarak koymuştur. 1986 yılına kadar da bütçede alacak olarak gösterilmiştir. 1986 yılından sonra yeniden bütçeden kaldırılmıştır. Yine sanıyorum, Irak’la yakınlaşmanın sonucu olarak bu kalem bütçeden çıkarılmıştır." Bu kararın Saddam’ın ricası üzerine Özal tarafından verildiği anlaşıldı.
Uluğbay, 500 bin sterlin ödemenin ise Türkiye’nin bu haktan vazgeçmesi için değil, 1926 Andlaşması’nın bir başka maddesi uyarınca bir yıl içinde Türkiye’nin bazı yıllık paylarının petrol şirketinin sermayesine katılması karşılığı önerildiğini belirtti.
Uluğbay, bugünkü koşullarda 2 milyon sterlinin devletler arasında önemli bir para sayılmayacağını, ancak, hukuki açıdan bir hak olup olmadığının devletler hukuku açısından incelenmesi gerektiğini vurguladı.
Ankara’nın bu incelemeyi yapmasının maddi kaygıdan çok hukuki ve siyasi nitelik taşıdığı söylenebilir.
Muhtemel bir operasyonda bölge kaynaklarının bir grup veya yabancı ülkenin askeri denetimine geçmesine karşı Türkiye’nin hukuki, siyasi ve sosyal duyarlılığının nedenlerinden biri olarak görülebilir.
Yoksa, Ankara’nın niyeti Başbakan Gül’ün de açıkladığı gibi petrolü kontrol etmek değildir. Türkiye’nin yaklaşımı, Irak’ın doğal kaynaklarının Irak halkı tarafından kullanılmasıdır.