Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Örneğin, 1960 anlaşmalarının tanıdığı, "Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistanın birlikte üye olmadıkları uluslararası kuruluşlara üye olamaz" hükmünün çiğnenmesini kabullenmiştir. Türkiye, ABye üye olmadan Güney Kıbrısın üye yapılmasını önleyemediği gibi artık bu hükmü anımsatmaktan, bu hükme dayanarak güçlü itirazlarda bulunmaktan vazgeçmiş görünmektedir.Annan Planının 1960 anlaşmalarının gerisindeki hükümlerini de kabullenmiştir. Dolayısıyla bu aşamadan sonra bu haklarını savunma şansı da kalmamıştır.Bu vazgeçişte kuşku yok ki, neden ve hedef ABdir. AB de bunu çok iyi bildiği için Türkiyeye kesin sözler vermeden taleplerini gündeme getirmekte ve yerine getirtmektedir. Kıbrıs konusunda yaşanan budur.Annan Planı, Kıbrısta kabul edilsin veya edilmesin, AB, Kopenhag kriterlerini yerine getirmiş olan Türkiyeye tarih vermek zorundadır. Kıbrıs koşulu da Adadan ne sonuç çıkarsa çıksın Ankara tarafından yerine getirilmiş durumdadır. Bu aşamadan sonra Rumlar hayır derse bile ABnin Türkiyeye tarih verme konusunda Kıbrıs koşulundan söz etmesi mümkün değildir. Olmamalıdır. Hatta KKTCden zayıf bir olasılık olmasına karşın hayır sonucu çıksa bile böyle olmalıdır. Kaldı ki evet sonucu karşısında ABnin öne sürebileceği hiçbir koşul kalmamaktadır.Ancak, ABnin Kıbrıstan sonra Yunanistanın talepleri doğrultusunda Ege sorununu gündeme getireceği açıktır. Bu zaten 1999da Helsinkide kabul edilmiş bir koşuldur. AB, yine tarih vermek için bu koşulu da Ankaranın önüne koyacaktır.AB, tarih vaadinin, Türkiye üzerinde icra gücü olduğunu çok iyi kavramış durumdadır. Bu gücü elinden çıkarmadan sonuna kadar kullanacaktır.Türkiyedeki kaygılardan biri ise Kıbrıstan sonra ABnin Egeyle yetinmeyip, Ankaranın karşısına "Kürt sorunu koşulu"yla çıkmasıdır. Anadilde yayın, öğrenim, Kürtçe kurs olanakları gibi kültürel olanakların ötesinde siyasal niteliğe bürünmüş bu konunun, AB tarafından ileride nasıl gündeme getirileceği belli değildir. Ancak, bugünden AB üyesi ülkelerin Ankarada misyonlarının bu konuya gösterdikleri yoğun ve yakın ilgiye bakılırsa, gündeme getirileceği bellidir. Duruşmalara Avrupa parlamenterlerinin, Ankarada misyon mensuplarının duruşmalara ve Kürtçe kurs açılışlarına karşı gösterdikleri sıcak takip bunun belirgin göstergelerindendir.Bu süreç nereye gider?AB, Türkiyeyi üyelik ve tarih konusunda köşeye sıkıştırmış ve yaptırım gücüyle yönlendirmeye başlamıştır. Bu süreçte Türkiyenin açık haklılık taşıdığı konularda bile haklarını talip ve savunmaktan vazgeçmeye başlamış olması ilerisi için düşündürücüdür. Hemen olmasa bile birkaç yıl sonra Türkiyenin devlet yapısının AB tarafından tartışmaya açılması, Iraktaki gelişmelere de bağlı olarak federasyon söyleminin yeniden canlandırılması dahil birçok gelişme yaşanabilir."Türkiyenin çıkarları Anadoluya hapsedilemez" diyen Ankara, o noktadan, Kuzey Irakta, Kıbrısta, Kafkaslarda, Balkanlarda "kırmızı çizgi"lerini terk ederek, bu noktaya gelmiştir.Bundan sonra nereye gider, sorusu üzerinde durulmaya değer... fbila@milliyet.com.tr Türkiye, AB üyeliğini garanti etmeden, sadece müzakere tarihi alma olasılığını güçlendirmek amacıyla, haklarından vazgeçmiştir.