Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç'ın, Harp Akademileri'ndeki panelde Avrupa Birliği'yle ilgili olarak açıkladığı görüşü yankılandı.
Org. Kılınç, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye hiçbir konuda yardımcı olmadığı saptamasını yaptıktan sonra, ABD'yi göz ardı etmeden Rusya ve mümkünse İran'la yakınlaşmanın yararlı olacağını ifade etti. Org. Kılınç, bu yaklaşımın kişisel görüşü olduğunu vurgulamayı ihmal etmedi.
Her ne kadar Org. Kılınç, kişisel görüş vurgulaması yaptıysa da, bu değerlendirmenin Genelkurmay'ca da paylaşıldığı kanısı oluştu. Bu kanının oluşması da doğal ve normal karşılanmalı. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çalışma düzeni ve titizliğini bilenler, Org. Kılınç düzeyindeki komutanların yansıttıkları yaklaşımların genellikle diğer komutanlarca da paylaşıldığını bilirler.
Önce Org. Kılınç'ın sözlerine bakalım...
MGK Genel Sekreteri, Avrupa Birliği'nin milli menfaatler açısından Türkiye'ye en küçük bir yardımı olmadığını belirtti. Bu saptama doğrudur. Buna karşın ABD'nin Türkiye'ye daha yakın durduğu ve yardımcı olduğu saptaması da doğrudur.
Özellikle terörle mücadele ve terörist örgütlere karşı tutumu ele alındığında Avrupa'nın Türkiye'ye destek olmadığı gibi çoğu kez köstek olduğu da söylenebilir. Tabii, bütün Avrupa ülkelerini aynı kefeye koymak doğru olmaz. Ancak, Türkiye'den çok, terör örgütlerinden yana bir görünüm ve tavır sergileyen Avrupa ülkesi de az değildir. Nitekim, Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu da bu gerçeği birkaç kez ifade etmiştir.
Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde ise Türkiye'nin karşılaştığı tutum da dikkatle incelenmelidir. Avrupa Birliği'nin "siyasi kriterler" adı altında Türkiye'nin önüne koyduğu istekler ve bunların arkasındaki beklentiler, giderek "dayatma" niteliğine bürünmüştür. Kürt sorunu, Kürtçe eğitim ve yayın talebi ile idamın kaldırılmasındaki tutum bunu göstermektedir.
Bu koşullarda Org. Kılınç'ın bölge ülkeleriyle yakınlaşma önerisi, ABD, Rusya ve mümkünse İran'la yakınlaşma seçeneği sunması ne anlama geliyor?
Kuşku yok ki, bu yaklaşım Avrupa Birliği'ne bir mesaj niteliği taşıyor. Türkiye'nin her türlü talebe itirazsız evet diyeceği bir mecburiyet içinde olmadığı, esneklik, anlayış ve destek beklediği mesajıdır. Stratejik açıdan Avrupa Birliği'ni Türkiye konusunda düşünmeye sevk edecek, Türkiye'nin de bir pazarlık gücü olduğunu düşündürecek bir yaklaşımdır. Türkiye'nin seçeneksiz olduğu yargısının, eli mahkum konumda bulunduğu yaklaşımının doğru olmadığını ifadeye yöneliktir.
Yoksa bu sözleri, Avrupa Birliği'ne alternatif bir ABD, Rusya, Türkiye, İran bloku oluşturma önerisi değildir. Bu, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olma hedefinden vazgeçtiği anlamına da gelmez. Bu yolda Avrupa'nın çıkardığı ve çıkaracağı zorluklar konusunda bir uyarı niteliğindedir.
Avrupa Birliği'ne tam üye olma hedefi konusunda Türkiye'de radikal kesimler hariç görüş ayrılığı yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri de Avrupa Birliği'ne tam üye olunmasına karşı olmadığını bir kez daha açıklamıştır.
Org. Kılınç'ın sözlerinin bu çerçeveden değerlendirilmesi gerekir.
Nitekim Başbakan Ecevit de dünkü yazılı açıklamasında, Türkiye'nin zorluklarla karşılaşsa bile Avrupa Birliği'ne girme hedefi ve hakkından vazgeçmeyeceğini vurgulamıştır. Hatta, Türkiye'nin Birliğe katılmasının Avrupa'nın ufkunu açacağına, kültürler ve dinler arasında uzlaşma arayışına katkıda bulunacağına işaret etmiştir.
Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde Türkiye'nin karşısına çıkan tıkanma noktalarının kaynağı büyük ölçüde Avrupa ülkelerinin tutumudur.
Bu nedenle yaklaşımını gözden geçirmesi gereken Türkiye değil, Avrupa ülkeleridir. Bunu beklemek de Türkiye'nin hakkıdır.