Aile büyükleri bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olanların mutlaka zengin olmaları, değillerse zengin olmaya çalışmaları şart mıdır?
Türkiye'de böyle bir eğilim var.
Aksi örnekler de mevcut elbette...
Örneğin Ecevitler, Korutürkler'de böyle bir eğilim yok. Tam tersine akçalı işlerden özenle uzak durma titizliği var.
Ama öyle örnekler de var ki; sırıtıyor...
Aile üyelerinden biri bakan, başbakan veya cumhurbaşkanı olunca, sanki diğer üyelerin mutlaka, ama mutlaka
"zengin ve başarılı işadamı" olmaları zorunluymuş gibi bir çaba gözleniyor ki, bu çabanın ne kural, ne yasa dinlediği var. Mevcut akrabalık bağı sanki özel bir hak tanıyor, zenginleşme uğraşının
"normal" karşılanmasını sağlıyor.
Yakın tarihimizde o kadar çok çarpıcı örnek var ki...
Babası başbakan olan 25 yaşında bir gencin illa ki
"ticari deha" kabul edilmesi gerekiyor ve daha o yaşta hiçbir sermaye birikimi olmadığı halde
"uluslararası iş" yapan holdingleri, yasaları delerek kurulmuş televizyonları olabiliyor. Ve o kişi
"maşallah" alkışları arasında kendini gerçekten büyük işadamı sanıyor. Başka bir iş yapması
"ayıpmış" gibi sadece ve sadece
"para kazanmak"la uğraşıyor.
Bir diğerine bakıyorsunuz henüz 30'lu yaşlarının başında banka sahibi oluvermiş, boyundan büyük bir parayı kendi kurallarına göre yönetiyor.
Bu akrabalar nedense başka bir meslek edinemiyorlar. Örneğin 6. Cumhurbaşkanı Korutürk'ün iki oğlu gibi diplomat olmayı, devlete çalışmayı veya doktorluk, mühendislik, öğretim üyeliği veya meslekleri ne ise o işi yürütmeyi akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar.
"Madem bizim şuyumuz bu görevde, o halde haydi ticarete" gibi bir yaklaşımları var.
Bunu da yasalar içinde, kurallarına uygun biçimde yapsalar neyse...
Sanki yasa, kural tanımadan bir - iki yıl içinde Türkiye'nin en zenginleri arasına girmeleri şartmış gibi nereden ne bulurlarsa götürüyorlar. Siyasetin gölgesinde ticaret avantajlarını sonuna kadar kullanıyorlar.
Sonra potansiyel de olsa siyasi koruma ortadan kalktığında saç önlerine dökülüyor. Bir - iki sıçradıktan sonra her şey ortaya çıkıyor.
Köksüz zenginlikler çabuk yıkılıyor.
Akrabanıza oy veren insanların sizi zengin etme mecburiyetleri yok. Oy verdiler diye size bir borçları da yok...
Akrabanız siyasette başarılı diye sizin de
"ticaret"te başarılı olmanız gerekmiyor. Zenginlikte ilk ona girmeniz de şart koşulmuyor...
Türkiye bu siyaset - ticaret arasında kurulan saadet zincirini kırmalı.
Devletin
"yürütme"den ibaret olmadığını, yasama ve yargının da bulunduğunu artık kanıtlamalı ki, birine oy veren akrabasına da para vermek zorunda kalmamalı...
Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr