"Savaşa hayır" mitingleri yaygınlaşıyor. Bu çok güzel. Herkes savaşa karşı olmalı.
Türk halkı da savaşa karşı olduğunu çeşitli araçlarla dünya kamuoyuna aktarıyor.
"Bu savaş bizim savaşımız değil" diyor.
Bu tepkilerin, savaşa karşı yükselen seslerin hepsi yerinde...
Ancak, bu ABD’yi durdurmaya yetmiyor. Artık iyice ortaya çıktı ki, ABD bu savaşı başlatacak.
ABD, Irak ile savaşacak.
Bu savaş bizim savaşımız olmayacak ama bizim sorunumuz olacak. Öncesiyle, sonrasıyla, doğuracağı sonuç ve neden olacağı gelişmelerle bizim sorunumuz olacak.
İşte bu gerçek, Türkiye’nin seyirci kalamayacağını gösteriyor. Türkiye, Irak’la savaşa tutuşacak değil ama savaşın yol açacağı ve geleceğini etkileyecek sorunlara karşı askeri açıdan da aktif bir konumda bulunmak zorunda kalacak.
Türkiye’nin askeri açıdan duruşu Körfez Savaşı’nda da tartışma konusu olmuştu. O kadar ki bu tartışmalar Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay’ın istifasıyla sonuçlanmıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ABD’nin yanında Irak’a kuzeyden cephe açılması düşüncesi ve önerisine askerler karşı çıkmış ve Org. Torumtay’ın istifası gelmişti. Sonuçta Türkiye, askeri duruşunu değiştirmemiş ve cephe açılmamıştı.
Türkiye’nin bugün de tercihi kuzeyden cephe açılmaması. Sınırımızdan bir kara savaşı başlatılmaması. Ankara’nın tercihi böyle ama gelişmeler ABD’nin kuzeyden de bir kara harekâtına hazırlandığını gösteriyor. Bu amaçla da Ankara’ya baskı yapıyor.
Ankara’daki hava ise eğer savaşa engel olunamayacaksa, ABD durdurulamayacaksa, Türkiye’nin işin içinde olması, kendi çıkarları için askeri önlemleri aktif biçimde alması...
Ankara’nın Körfez Savaşı’na göre farklı bir tutum almasının nedenleri nelerdir? Özal dönemine göre fark nedir?
Ankara’da askeri stratejistlerin bu soruya verdikleri yanıt şöyle:
"Birincisi, 1991’de ortada bir Kuzey Irak yoktu. Irak vardı. Türk birliklerinin de katılımıyla kuzeyden cephe açmak Irak’a savaş açmak anlamına gelecekti. Ve sınırımızın karşısında Irak ordusunun 6 tümeni vardı. Türkiye’nin ABD için Irak’la kara savaşına girmesi için bir neden yoktu. Bugün de Türkiye’nin Irak’la savaşa girmesi için bir neden yok. Ancak, bugün Kuzey Irak’ta fiili bir durum var. Bu durum Türkiye’nin bugünü ve geleceği için askeri ve siyasi açıdan önemli bir tehdit oluşturuyor. Bu nedenle sadece otorite boşluğu altındaki bölgede bugün ve geleceğe dönük olarak Türkiye’nin güvenliğini sağlama ihtiyacı var. Ankara’nın askeri duruşu bu nedenle seyirci pozisyonunda olmaz. Ama Irak’a savaş pozisyonu da olmaz. İlerisi için barışı ve güvenliği sağlamak ve korumak için aktif rol almakla sınırlı olur."
Askeri stratejistlerin ikinci bir faktör olarak gördükleri de şu:
"ABD, bu kez kalıcı bir niyetle geliyor. Güneyden de, kuzeyden de kara savaşı planlıyor. Bunun sonunda Irak’ta yeniden yapılanma amacı da var. Bu durum da Türkiye’nin seyirci kalamayacağı bir durumudur. Tarihten ve uluslararası hukuktan kaynaklanan nedenlerle duyarsız, ilgisiz ve devre dışı kalamaz."
Bu yorumlar Ankara’nın hangi neden ve amaçlarla konumunu belirlediğini ve gelişmelere göre nasıl tutum alacağı sorularının yanıtlarını ortaya koyuyor.