Önceki gün komutanların doldurduğu ön sıraları bu kez sivil liderler doldurmuştu.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, SP Genel Başkanı Recai Kutan, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, CHP'den Onur Öymen, Haluk Koç, DYP'den Saffet Arıkan Bedük, MHP'den Mehmet Şandır, Oktay Vural, Osman Durmuş ve birçok ünlü siyasi sima...
Esenboğa'dan çok büyük bir araç konvoyu ve kalabalık bir topluluk tarafından karşılanıp ATO'ya getirilen Denktaş, gördüğü sıcak ilgiden çok memnundu.
"Türkiye - AB İlişkileri ve Kıbrıs" konulu sempozyum başlamadan önce ATO yemekhanesinde sağında Bülent Ecevit solunda Onur Öymen olmak üzere öğle yemeği yiyen Denktaş, kısa sohbetimizde, "işte" diyordu "Ben bu heyecanı dünyanın görmesini istiyorum. Bu görev de basına düşüyor ama..."
"Ama"dan sonra durup ekliyordu, "Basına bakarsanız böyle bir şey yok. Oysa Fatin Rüştü Zorlu, Zürih'te Türkiye'den gelen sesi göstererek İngilizi ve Rumu razı etmişti. Basın Türkiye'de milletin verdiği sesi duyuruyordu."
Denktaş, Türkiye'nin "ses" vermemesinden, çıkan sesin duyurulmamasından rahatsızdı. Bu aynı zamanda Başbakan Erdoğan'ın, "sansür ricası"na da yanıt niteliğindeydi.
KKTC Cumhurbaşkanı, ATO Meclis salonunda duygulu ve etkili bir konuşma yaptı.
Konuşma aynı zamanda Denktaş'ın bundan sonra alacağı tavrı da gösteriyordu.
Şöyle dedi:
"Açız dedik doyurdunuz,
Bütçe dedik verdiniz,
Para dedik gönderdiniz,
Kan dedik geldiniz,
Can dedik verdiniz,"
Ve konuşmasını bitirirken ekledi:
"Şimdi ses istemeye geldim..."
Denktaş'ın, "ses istemeye geldim" sözleri dakikalarca, ayakta alkışlandı.
KKTC Cumhurbaşkanı "kan, can, ses" dedikçe salon, "feda olsun" diye karşılık verdi...
Kürsüden inerken "inşallah" dedi, "bu sesi basınımız dünyaya duyurur..."
Denktaş, aylardır, haftalardır aradığı morali, dün Ankara'da buldu.
KKTC Cumhurbaşkanı konuşmasında tavrını yüksek sesle özetledi:
"Annan planının Türkleri imha planı olduğunu düşünenlerdenim. Bu görüşüm değişmiş değildir. Türklerin olmazsa olmazlarını Annan planına taşımaya çalışıyorum. Bu olmazsa imza vermem. Zaten imzayı da artık istemiyorlar. Doğrudan referanduma gidilecek."
Denktaş, sütten ağzı yanmış bir biçimde müzakere anlayışını salonu güldüren bir örnekle de şöyle açıkladı:
Eski madamla evlilik
"Bazıları buna yeni evlilik diyorlar. Tamam yeni evlilik ama eski madamla evleneceğiz. Biz bu madamı tanıyoruz. Bizi bıçaklayan, zehirleyen, kapı dışarı atan madam bu. Şimdi bu madamla 40 yıl sonra yeniden nikah kıyacağız. Ama diyoruz ki, aman evde zehir olmasın, bıçak olmasın, odalarımız ayrı olsun. Bunu demeye hakkımız var, çünkü madamın daha önce bize ne yaptığını biliyoruz. Bunları istemek hakkımız."
Denktaş, Annan planı sürecine girişini açıklarken de, "Biz bu haliyle bir imha planı olan Annan planına direndik. Görüşlerimizi savunduk. Ama bizi içten vurdular. Halkımızı ikiye böldüler. Mecbur bıraktılar. Biz hala Ada'da iki halk, iki devlet, iki demokrasi, iki egemenlik vardır demeye devam ediyoruz. Ama Rumlar masada tek halk, tek egemenlik, tek devlet var diyorlar. Ben olmazsa olmazlarımızı halkım adına ve - ümit ederim - Türkiye adına plana geçirme denemesi yapıyorum ama yol aldık diyemem."
Denktaş'ın verdiği ve Türkiye'den istediği sesin çizgisi böyle...
Ama, Ankara'da hükümetten çıkan ses, buna uymuyor.
İşte asıl çatışma burada.