Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Başbakan Bülent Ecevit'in Washington'da Türk işadamlarına hitaben yaptığı konuşma, üzerinde düşünülmeye değer mesajlar taşıyordu. Ancak bu konuşma başta Clinton görüşmesi olmak üzere diğer temasların gölgesinde kaldı.
Ecevit, işadamlarımıza şöyle seslendi:
"Türkiye'de uzun süreden beri yüksek enflasyon ortamı var. Bu ortamda çok kolay, hiç risk üstlenmeden para kazanabilirdiniz. Ama siz öyle yapmadınız. Enflasyon ortamında dahi girişimlerinizi, yatırımlarınızı sürdürdünüz. Türk işadamının dünyaya bakışı değişti. Enflasyondan kolayca kazanmak yerine üretken ve istihdam yaratıcı yatırımlara yöneldiniz. Türk firmaları bu konuda büyük özveride bulundular."
Ecevit, bu saptamasından sonra bir tavsiyede bulundu:
"Türkiye devletçi Anayasa'dan özel sektörcü Anayasa'ya geçmiştir. Ama sosyal adelet, gelir dağılımı adaleti de çok önemlidir. Bu nedenle sadece kazanmak için değil iş olanağı yaratmak için de, sosyal amaçları da gözeterek çalışmalısınız."
* * *
BAŞBAKAN'ın bu konuşmasının üzerinde durulması gereken birkaç noktası var.
Birincisi, enflasyon ortamında risksiz kazançtır.
Ecevit'in dediği gibi bu ortamda yatırım yaparak, reel ekonomik faaliyetlerle ilgilenmek zor olan yoldur. Buna karşın enflasyon ve kamu açığından yararlanarak, hiç risk almadan, sadece devlete yüksek faizle para satarak para kazanan bir kesim de mevcuttur. Başbakan'ın Washington'da kutladığı işadamları kadar sadece devlet tahvili alarak büyüyen "işadamları"nın sayısı da az değildir.
İkincisi kamu maliyesi borç sarmalından kurtulmadıkça "rantiye" işadamları var olmaya devam edecek ve kaynaklar reel ekonomiye yönelmeyecektir.
Devlet borç batağından çıkmadıkça serbest piyasa ekonomisinin riskini üstlenerek çalışmak isteyen sermaye azalacaktır. Bu trendi ilan edilen şirket bilançolarından izlemek mümkündür. Bilançolarda en büyük kar kalemi "diğer faaliyetler" adı altında gösterilen "faiz" gelirleridir.
Üçüncüsü ve belki de en önemlisi "sadece kazanmak için değil sosyal amaçları da gözeterek çalışma" tavsiyesidir.
Özel sektörün doğasında böyle bir yaklaşım yoktur. Elbtte böyle düşünen işadamları, sermaye grupları da bulunabilir ama bunlar istisnadır. Serbest piyasa ekonomisinin kuralı kar maksimizasyonudur.
İşte Ecevit'in "sadece kazanmak için değil" mesajı burada önem taşıyor.
Bazıları bu yaklaşıma "sosyal piyasa ekonomisi", "bazıları üçüncü yol", bazıları "İskandinav modeli" diyorlar.
Adı ne olursa olsun; piyasa ekonomisinin doğal yapısında "sosyal" amaç yoktur. Bu nedenle de piyasanın tümüyle başıboş bırakılması haline "vahşi kapitalizm" adı verilir. İlke "altta kalanın canı çıksın" diye ifade edilebilir.
İşte bu noktada piyasanın sosyalleşmesi veya diğer bir deyişle sosyal piyasa ekonomisi kurallarının hakim kılanabilmesi için "piyasa"nın yanı sıra iki ayağa daha gereksinim vardır:
1- Geliri Vergi - sosyal harcama yoluyla yeniden dağıtabilir bir devlet.
2- Örgütlenmiş üretim faktörü.
Türkiye'nin bugünkü koşullarında "sosyal devlet, sosyal adalet" ilkelerine uygun çalışan bir vergilendirme - sosyal harcama mekanizması olduğu söylenemez.
Üretim faktörlerinin örgütlenmesine gelince; sermayenin piyasa ve siyasi otorite üzerinde etkin bir örgütlenmesi bulunduğu söylenebilir. Buna karşılık emeğin örgütlenmesi de, baskı grupları olarak etkinliği de yeterli düzeyde değildir. Bu iki ayak güçlendirilmedikçe piyasayı sosyalleştirmek çok zordur.
Başbakan'ın mesajı bu açılardan değerlendirilmelidir.



Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr