Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

HANİ doktorun "tacizci" olduğunu kanıtlayalım derken, az kalsın elde manken kalmıyordu.
Şükür ki, elde - avuçta ne kadar manken varsa, hepsini telef etmeden "araştırmacı - gazeteci - yazar" Fatma Girik, doktoru tacize düşürdü. Sadece düşürmekle kalmadı, bu "tarihsel anı" görüntülemeyi de başardı.
Ve şimdi, başta Başkent Ankara olmak üzere, tüm yurtta, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde, dış temsilciliklerimizde ve "Türk kadını her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsa", oralarda biliniyor ki; "bu doktor" tacizcidir.
Önce olayın gazetecilik boyutuna bakalım...
Fato, mesleğimizi karalamaya çalışanlara unutamayacakları bir ders vermiştir. "Gazeteci işte" deyip geçenlere, hatta gülenlere, sadece "gazeteci" ve "gazetecilik"in ne olduğunu değil, aynı zamanda "araştırmacı gazetecilik" anlayışının istendiğinde bir ülke için ne denli yararlı sonuçlar doğurabileceğini de kanıtlamıştır! Fato'nun uzun araştırmalar sonucu geliştirdiği şaşmaz planlama ile doktoru "tacizüstü" yapması, Türk kadını için 1934'te elde ettiği seçme ve seçilme hakkından sonraki en büyük dönüm noktasıdır. Girik bu başarısıyla, Türk kadınının geçmişini kurtarmakla kalmamış, geleceğini garanti altına almıştır. Bundan böyle, asker veya sivil hiçbir doktor, Türk kadınını taciz edemeyecektir. Elbette, bu uğurda kendini feda etmekten çekinmeyen, fedakar mankenlerimizin tarihteki yeri de, Nene Hatun'ların yanı olacaktır.
Olayın "etik" boyutuna gelince...
Önemli olan tacizin görüntülenmesidir. Kamu yararı ve genel ahlak söz konusu olduğunda etik değerler gözardı edilebilir. Nitekim, hadisenin açıkça orta yere koyduğu, toplumsal, siyasal ve kültürel fayda, gazetecilik etiğiyle kıyaslanmayacak ölçüde büyüktür. Hal böyle olunca, tacizin, konu mankeni marifetiyle de olsa, gizli veya açık, sabit veya aktüel kamerayla tespitinin önemi yoktur.
Kaldı ki, RTÜK, IV. Murat'ın torunları olmanın bilinci içinde yayın hayatına girmiş veya girmeyi planlayan tüm televizyonlara, "ekran karartma" cezasıyla haddini bildirerek meslek etiğini yerlerde sürünmekten kurtarmıştır. RTÜK, ne ceza verirse versin, Türk kadınının geçmişi ve geleceği söz konusu olduğunda, erkek veya kadın, araştırmacı veya değil, anadan doğma veya sonradan olma, hangisi olursa olsun bir gazetecinin gözünü kırpmadan Fato'nun yaptığını yapması bir yerde hem hakkı, hem ödevi, hem de görevidir! Bu meslek, ancak bu nev'i zihniyeti taşıyan gazetecilerin omuzlarında yükselecektir!
Bu tarihi taciz hadisesinden ders alması gereken meslek gruplarından biri gazetecilikse, diğeri de doktorluktur. Gerek pratisyen, gerekse uzman olsun... Eğer bir kişi doktorsa, muayenehanesine gelecek bir bayanın, "hasta" mı, "konu mankeni" mi olduğuna karar vermeden önce, yerkürede bir gazetecilik mesleği ve bu mesleğin Fato gibi araştırmacı mensupları olduğunu mutlaka aklından geçirecektir. Ve taciz olayının Cüneyt Arkın değil de, Fatma Girik tarafından takip ediliyor olmasına şükredecektir.
Hadise her yönüyle fevkalade faydalı olmuştur!