Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Türkiye yılladır borç batağında. Kısa sürelerle ekonomik ve mali krize düşüyor. Kat ettiği mesafeyi kaybediyor.
     Dünyanın 16. büyük ekonomisi diye övünürken, bir - iki milyar dolar kredi için kapı kapı dolaşmak zorunda kalıyor.
     Her krizde halk, iktidarı değiştiriyor, yeni iktidar bu düzeni değiştireceği iddiasıyla işbaşına geliyor ama sonuç değişmiyor.
     Her hükümet iç kaynak yaratacağını söylüyor, daha kolay kredi bulacağı vaadinde bulunuyor, sonuçta yapılan, vergilerin artırılması ve zam üstüne zam oluyor.
     Oysa, Türkiye'de kamunun ve vatandaşın parasının nasıl buharlaştırıldığı, sonuçta ülke kaynaklarının nasıl soyulduğu belli.
     Hem de resmi kurumların raporlarıyla belli.
     Sistem belli, kimin neyi nasıl buharlaştırdığı belli, ama ortada sorumlu yok. Geri alınan para yok. Üstüne üstlük bu mekanizmayla vatandaşın, devletin parasını alıp götürenlerin refahlarında, yüksek yaşam standartlarında bir gerileme yok. Hiçbir şey olmamış gibi lüks içinde yaşamayı sürdürüyorlar.
     Bunun göz önündeki en somut örneği batık bankalar.
     Batık bankaların Fon'a devredildiklerinde zararlarının toplamı 17.2 milyar dolar. Hazine'nin bu zararlar için verdiği kaynağın toplamı 21.7 milyar dolar. Devlete maliyetleri şimdilik bu. Ki bu para Türkiye'nin bir anlamda savaşa girmesi için ABD'nin önerdiği kredi tutarına neredeyse eşit.
     Peki bu paralar nasıl gitti? BDDK raporunda bu açıkça yazılı.
     Vatandaştan topladıkları paralar, banka sahiplerinin babalarının parası gibi alıp kullanmaları yoluyla gitti. Banka sahibinin bankadaki paraların çoğunu şahsına veya aile şirketine kredi adı altında aktarmasıyla gitti.
     Baktık bankaların toplum 17.2 milyar lira olan ve devlete devredilen zararlarının kaynağı banka sahiplerinin bu bankalardan kendileri için kullandıkları paralar.
     İşte bu dökümden büyük çaplı örnekler:
     Bank Ekspres (Korkmaz Yiğit Grubu) 311 milyon dolar; İnterbank (Cavit Çağlar Grubu) 1 milyar 170 milyon dolar; Egebank (Demirel Grubu) 344 milyon dolar; Yurtbank (Balkaner Grubu) 822 milyon dolar; Esbank (Zeytinoğlu Grubu) 478 milyon dolar; Sümerbank (Garipoğlu Grubu) 293 milyon dolar; Etibank (Bilgin Grubu) 588 milyon dolar; Bank Kapital (Ceylan Grubu) 250 milyon dolar; İktisat Bankası (Erol Aksoy Grubu) 879 milyon dolar; Bayındırbank (Çörtük Grubu) 95 milyon dolar; EGS Bank (EGS Grubu) 299 milyon dolar; Kentbank (Süzer Grubu) 251 milyon dolar; Toprakbank (Halis Toprak Grubu) 485 milyon dolar; Pamukbank (Çukurova Grubu) 2 milyar 627 milyon dolar.
     Grupların kendi bankalarından kullandıkları ve banka devir zararı olarak görünen rakamlar bunlar...
     Türkiye'nin 1 milyar dolar için bin takla attığı düşünülürse, bu rakamların değeri çok daha iyi anlaşılır.
     Siyasi iktidarların vatandaşa yolsuzlukla mücadele gösterisi yapacakları yerde bu paraların peşine düşmeleri gerekmez mi? Bir - iki milyar dolar için avuç açacakları yerde bu paraları geri almaları gerekmez mi?
     Elbette gerekir...
     Ama bir gerçek de şudur ki, bu kadar büyük meblağlar siyasi koruma olmadan alıp götürülemez. Götürüldüğüne göre bu koruma, göz yumma, müsamaha, çıkar birliği altında götürülebilmiştir.
     BDDK, raporunda bu paraların niye geri alınamadığını da, tahsilatta karşılaşılan güçlükler başlığı altında itiraf etmiş durumda.
     Bankalar ile ilgili ceza ve idari davaların ihtisas mahkemelerinde görülmemesi, davalarda beş ay sonraya duruşma günü verilmesi, davalıların davaların uzun sürmesi için her yola başvurmaları, borçlunun kişisel mal varlığının yeterli olmaması (doğrusu mal varlığını kendi üzerinde göstermemesi), İcra İflas Yasası'nın tanıdığı olanakları kullanarak itiraz yoluyla takiplerin durdurulması...
     BDDK daha birçok idari ve hukuki engel sayıyor.
     Ama bizce en önemli engel siyasi engeldir.
     BDDK'nın saydığı engelleri kaldıracak olan da siyasi kararlılıktır.
     Siyasi irade bu kararlılığa sahip olursa, vatandaşın bu kayıp paraları kimsenin yanına kar kalmaz, Türkiye de bir yandan vergi ve zamla yoksul vatandaşını sıkıp suyunu çıkarmaz; bir yandan bir - iki milyar dolar için avuç açıp kapı kapı dolaşmaz...