Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hayattaki en büyük zenginliği kardeşleri olan biri olarak bu noktaya gelmem öyle çok da şıpın işi olmadı. Bir sürü kardeş kıskançlığından geçtik. Büyük kavgalar ettik. Beş benzemez kız kardeş durumumuz nedeniyle çatışmalarımız hep vardı. Birbirimizden kıyafetlerimizi sakladık kilitli dolaplarda. Akıllı ve çalışkan olarak sınıflandırıldığımızdan, akıllı sınıfı çalışkan sınıfını hor gördü. Annemizin ya da babamızın üstümüze titreme seviyelerini çarpıştırdık. Kimimiz anneci kimimiz babacı olarak saflara ayrıldık. Ablalığın ezici gücünü (!) acımasızca, kardeş olmanın sefilliğini (!) gözyaşlarıyla yaşadık. Sonra bir gün geldi, garip bir şekilde aramızdaki yaş farkları kapandı. Birbirimizi daha iyi anlar olduk. ‘En yakın arkadaşlar’ listemizin ilk dört sırasına biz geçtik. Ez cümle kardeşlik, son derece dönüştürücü bir büyüme hikâyesi. Tarifsiz güzellikte bir hediye.

Haberin Devamı

Başar Başarır’ın Can Yayınları’ndan çıkan yeni romanı “Dünyanın Bütün Fıstıkları” da bu dönüştürücü büyüme hikâyesinin edebiyatta işlenmiş en iyi örneklerinden biri. Seyfi ve Aksel kardeşlerin hikâyesi. Seyfi şehir hayatından kaçıp Dağyüzü köyünün Kozak Yaylası’na atmış kendini vaktiyle. İçine kapanık, uyuşuk, yaşama sevinci olmayan, keye denilen gövdesi kavaktan ucunda çengel olan sopayla fıstık ağaçlarında daldan dala atlayıp kozalak topluyor. Babasının oğlu. Kardeşi Aksel, medya sektöründe CEO’luk yapmış, narsist skalada kendine hatırı sayılır bir yer edinmiş, bencil, sevme yeteneği olmayan bir ‘annesinin oğluşu’. Bir gün kendisinden bıkan karısı, biraz nefes almak, oğlunun huzur içinde sınavlara hazırlanmasını sağlamak için Dağyüzü’ne gelip işinden kovulmuş Aksel’i Seyfi’nin başına bırakarak şehre dönüyor. Bu buluşmayla birlikte keskin köşeleri olan bir kardeş çatışmasının içinde buluyoruz kendimizi. Onlar birbirini anlayana dek, kitabın paralel teması olan doğa katliamı ekseninde son derece kuvvetli bir hikâyenin içinde, Başarır’ın cennet taamı lezzetindeki Türkçesinin eşliğinde her ânı diğerinden daha heyecanlı, daha derin bir serüvene dalıyoruz. İş hayatında her türlü kirli oyunu oynamış Aksel’in granit çıkarma sevdasıyla, köylüden topraklarını katakullilerle satın alıp yayladaki fıstık ağaçlarını kestirmesiyle serüven katman katman genişliyor.

Haberin Devamı

En kısa şekilde böyle özetleyebileceğim “Dünyanın Bütün Fıstıkları” su gibi akan görkemli bir okuma deneyimi. Bu görkemin ilk nedeni, yukarıda da sözünü ettiğim dil zenginliği. Dilin gerdanına Türkçenin bütün değerli taşlarını takıyor yazar. Gösterişten uzak, değerine paha biçilemeyen taşlar bunlar. Göz alıyor, kalp çeliyor. Çoğunu hiç bilmediğimiz atasözleri anlatının gücünü artırıyor. Argo kültürünün masumane olanlarından en sinkaflılarına uzanan örnekleri eklektiklikten uzak, son derece organik bağlarla cümlelere karışıyor. Zekânın verdiği haz, bütün roman boyunca peşinizi bırakmıyor. Kardeşlerin ve doğanın dramını, eser miktarda hüzünle, duygularımızla oynamadan anlatırken yazar, şu hayli sert hayatlarımıza iddialı ‘gülümseme’ler katan güçlü bir mizahı da elden bırakmıyor. Aksel’le Seyfi’nin olduğu kadar, gülmekle ağlamanın da kardeşliğini yazıyor.

Haberin Devamı

Öykücülüğü Türk edebiyatının en önemli ödülleriyle taçlandırılan Başar Başarır’ın romancılığı gümbür gümbür ilerliyor özetle. Bana çok iyi geldi “Dünyanın Bütün Fıstıkları”. Okurken Pascal Quignard’ın “Dünyanın Bütün Sabahları” romanını andım. Adını Fransızca bir özdeyişten alır roman: “Dünyanın bütün sabahları geri dönüşsüzdür”. Bence kardeşlik de öyle. Fıstıklar ve doğa da. Hepsinin tadını çıkarmak lazım.

İyi pazarlar.