Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Beyazperdenin Alzheimer’lı karakterlerine bir yenisi daha eklendi: Julianne Moore’un ‘Still Alice’te canlandırdığı Alice Howland. Columbia Üniversitesi’nde dilbilim profesörü Alice. Alımlı, hoş bir kadın... Şahane bir kocası (Alec Baldwin), mutlu bir yuvası, üç de güzel çocuğu var. Sağlığına dikkat ediyor, her gün koşuyor, vitamin haplarını alıyor, birbirinden lezzetli yemekler yapıyor, seviyor ve seviliyor. Başarılı bir kariyere sahip ayrıca. Ne var ki bir gün UCLA’de yaptığı bir konuşma sırasında ilk kelimesini kaybediyor. Hatırlamakta güçlük çekişini, zekâsı ve mizah duygusuyla geçiştiriyor ama bu defa da ertesi gün Manhattan sokaklarında koşarken dönüş yolunu bulamıyor. Sonrası nörologdan alınan randevu ve 50 yaş kadını için nadir görülen bir hastalık: Erken başlangıçlı Alzheimer...
Bu hastalık, gece yarılarına kadar elinde mikroskop, hazırladığı beyin preparatlarını incelediği için adı ‘mikroskoplu psikiyatr’a çıkan Dr. Alois Alzheimer’dan adını alıyor. Hastalığın tüm dünyaca ciddiye alınması 1994 yılını buluyor; Ronald Reagan Alzheimer olduğunda... Oysa Dr. Alzheimer, hastalığı Auguste D. Dosyası ile tıp dünyasına sunduğunda yıl 1906. Yaptığı hastalık tanımının tıp literatürüne geçtiğini göremeden 50 yaşındayken ölüyor, 1915’te.
Frankfurt am Main’deki akıl hastalıkları hastanesinde mikroskoplu psikiyatrın hastası olan bir demiryolu memurunun karısı Auguste D.’ye ait dosya, Alzheimer hakkında fikir vermesi açısından oldukça çarpıcı ve hüzünlü. Doktorla hasta arasındaki konuşmalardan biri şöyle gerçekleşiyor:
- Adınız ne?
- Bayan D. Auguste
- Hangi yılda doğdunuz?
- Bu yıl, hayır geçen yıl.
- Tanesi yedi pfennig’den altı yumurta alsanız ne eder?
- Çırpmak.
- Evli misiniz?
- Tabii, Berlin’de 52 yaşında bir kızım var.
- Siz kaç yaşındasınız?
- 56.
Filmdeki Alice Howland vakası bu kadar ağırlaşmış noktada değil. Ama bu sona doğru hızla ilerliyor. Bir dilbilim profesörünün kelimelerini kaybetmesindeki dram öyle ustalıkla veriliyor ki filmde çok canı acıyor insanın. Onca yıl kelimeler üzerine çalış ve onlar günün birinde birer ikişer terk etsin seni... Bunu fark ettiğinde bilgisayarında bir dosya açıyor Alice. Yukarıdaki diyalogdakine benzer basit soruların yazılı olduğu... Bunlara cevap veremediği takdirde, açtığı diğer bir dosyaya yönlendiriyor kendini. Boynunda, annesinden hatıra kolyeyle aynı adı taşıyan ‘kelebek’ dosyasına. ‘Kelebek’in içinde bir intihar yönlendirmesi var. Ola ki onca basit soruyu cevaplayamaz hale gelirse Alice, dosyada denilenleri yapıp, ‘güzel ama kısa’ yaşamış kelebekler gibi çekip gidecek. Julianne Moore tüm bu düzeneği kurup oynarken -adeta yaşarken- bildiğiniz döktürüyor. Gözlerine yansıttığı korku ifadesini tarife imkân yok. Bir sürü kapı açıp tuvaleti bulamayınca, pantolonu ıslanmış halde kocasına sarılırken yaşadığı çaresizliği de... Ayıca bütün bu canlandırmalarda hiç öyle seyircinin duygusallığına yatırım yapma hali yok. Gerçek Alice Howland’ı izliyormuşçasına doğal her şey. Velhasıl Alice rolüyle Oscar heykelini bu yıl evine götüren kadın oyuncu olursa Julianne Moore, şaşmamak lazım. Hazır film bu hafta gösterime girmişken de kaçırmayın derim. Hem Moore için hem de kelimeler için... Onların kıymetini gözden geçirmek için...