Hafta içi bir akşam Twitter’a göz attığınızda dizi muhabbetine rastlamamanız imkansız. Siyasetin amansız güç oyunlarını, absürtlüğünü ya da ajanlık dünyasını merak edenlere yabancı dizileri derledik.
Danimarka’nın yumuşak gücü bir kadın başbakan: Borgen
Kim demiş dizilerle bir tür “yumuşak güce” dönüşmek sadece Türkiye’ye mahsus diye? Türk dizileri Ortadoğu ve Balkanlar’da Türkiye’nin kültürel gücünü artırırken İngiltere’de meclis koridorlarında vekiller Danimarka dizisi “Borgen”deki gelişmeleri tartışıyorlar. Danimarka Başbakanı Helle Thorning-Schmidt, Fransa gezisi sırasında Cumhurbaşkanı François Hollande’a dizinin ilk sezonunun DVD’sini hediye edecek kadar dizinin etkisinden emin. Tesadüfe bakın ki “Borgen”, Schimdt gibi Danimarkalı bir kadın başbakan olan Birgitte Nyborg’un koalisyon hükümetini yönetirken yaşadığı zorlukları ele alıyor. “İskandinavya’nın West Wing’i” olarak anılan “Borgen”, Aaron Sorkin’in Beyaz Saray kulislerini anlatan efsanevi dizisi gibi siyasetin hiç de sıkıcı olmadığını ispatlıyor.
Kaderde 1990’ların daha doğrusu tüm zamanların en unutulmaz
komedi dizisi “Seinfeld”in Elaine’ini Amerika’da başkan yardımcısı rolünde görmek de varmış. Geçen sene yayınlanmaya başlayan “The Veep”te “dünyanın en güçlü adamını” yani Amerika’nın başkanını hiç görmüyoruz, sesini duymuyoruz. Senatörken, Allah’ın “Yürü ya kulum” demesiyle başkan yardımcısı olan Selina Meyer’i canlandıran Julia Louis-Dreyfus’ün görevinin ağırlığı karşısında ‘bayması’ dizinin temel esprisi. Kendini aşırı ciddiye alan, politik doğruculuk saplantılı Amerikan siyaset hayatında kimsenin ilk tercihi olmayan Meyer gafdan gafa koşarken ekibinin de ortalığı toparlama çabaları absürt komedinin iyi bir örneğini oluşturuyor. Eski Başkan George W. Bush’un Dick Cheney’si gibi birkaç istisnai örnek dışında etkisiz eleman olarak kalmaya mahkum başkan yardımcılığı makamının parodisi
televizyon eleştirmenlerinin önemli bir kısmı tarafından beğenildi. Klişelere başvuracak olursak; “Beyaz Saray’ı hiç böyle görmediniz...” Ya da görmüş olabilirsiniz çünkü görevdeki ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da gaflarıyla meşhur.
Kevin Spacey’den Washington’a ayar:House of Cards
Ünlü yönetmen David Fincher’ın yönetici yapımcılığını üstlendiği “House of Cards”ta Kevin Spacey anasının gözü, zeki ve ahlaki değerleri umursamayan entrikacı bir politikacı rolünde. New Yorker dergisinin yazarı Emily Nussbaum “Bir köpekbalığını, köpekbalığını oynarken görmek bir gerilim yaratmıyor” dese de Washington’da herkesin kirli sırlarını bilen Temsilciler Meclisi’nde vekil Francis Underwood’un hikayesinin sürükleyiciliğini teslim ediyor. Kendisine vaat edilen dışişleri bakanlığı koltuğu başka birine verilince binbir entrika çevirmeye başlayan Spacey, bazen kameraya dönüp meramını doğrudan seyirciye anlatıyor.
“House of Cards” siyasi skandallarda medyanın nasıl kullanıldığı ya da basının skandalları nasıl kullandığı konusunda iyi bir beyin egzersizi. Online DVD kiralama sitesi Netflix için yapılan ve 13 bölümü aynı anda internete yüklenen “House of Cards” televizyonun devrinin bitip bitmediğine dair tartışmalar için de iyi bir “meze”.
(Borgen ve House of Cards. Digitürk-Dizimax Drama’da, Homeland ise TV2’de yayınlanıyor.)
Maya isimli bir CIA ajanının El Kaide lideri Usame Bin Ladin’i bulma çabasıyla geçen 10 yılını anlatan “Zero Dark Thirty” filmi çok tartışılmıştı. Bin Ladin’in bulunmasında işkenceyle elde edilen bilgilerin oynadığı rolü savunan film, 11 Eylül’ün ardından “terörizmle savaş” sloganıyla insanlıkdışı yöntemlere başvuran Amerika’nın haleti ruhiyesini de ortaya koyuyordu. ABD Başkanı Barack Obama’nın en sevdiği televizyon dizisi Homeland, 11 Eylül’ün başka bir kadın CIA ajanı üzerinde yarattığı ‘tahribatı’ gösteriyor. Claire Danes’in oynadığı Carrie Mathison, El Kaide’nin elinde sekiz yıl esir kalan ve eve bir ‘Amerikan kahramanı’ olarak dönen Nicholas Brody’nin hikayesine, yıllar önce aldığı bir cümlelik istihbarata dayanarak inanmıyor. Siyaset basamaklarını tırmanan Brody’nin El Kaide’nin adamı olduğunu söyleyen Mathison kimseleri inandıramıyor. “Homeland”in bazı anlarını seyrederken insan “Obama acaba bu sahnede ne düşündü?” diye merak ediyor.
Aldığı reklama değil Twitter’a bakılıyor
“House of Cards”ın birinci sezonunun yani ilk 13 bölümünün birden internete aktarılması dizilerin kaderinin reytinge bağlı olduğu televizyon dünyasında yaklaşan devrimin habercisi olarak yorumlanıyor. Teknoloji kültürü dergisi Wired, nisan sayısında kapağını bu konuya ayırarak “televizyonun altın çağının” geldiğini ilan etti. Dergiye göre artık bir dizi reytingi düşük olsa da sosyal medyada yarattığı etki sayesinde yayın hayatına devam edebiliyor. Seyircilerin alışkanlıklarını yepyeni yollarla sürekli araştıran şirketlerin sosyal medyadaki büyük bilgi girişleri de etkili oluyor. Dizilerin başarısı artık aldığı reklamla değil, yayınlandığı akşam Twitter’da trending topic (TT) olup olmadığıyla ölçülüyor.