Merhum Turgut Özal’ ın, "K.Irak’a girelim. 1 koyar, 3 alırız" söylemi aklı başında herkesin mabadına raptiye gibi batmıştı. "Olmaz böyle şey" diye ayağa fırlamamış mıydık?
Kuzey Irak’a silahlı müdahale... ABD’yi bile beklemeden 10 gün içinde müdahale" gibi söylemler o zaman "çılgınlık" diye Özal’a karşı ayaklanmış olanlardan geliyor.
3 Kasım yaklaşırken ayranları kabartan kahramanlık gösterileri ve pompalanmış şoven duygularıyla lümpen oyları kapmak yarışı mı?
Körfez Savaşı sırasında Turgut Özal’ın iyi - kötü bir planı vardı: "Kuzey Irak’ta birbirine düşman Barzani ve Talabani’yi Türkiye şemsiyesi altında uzlaştırmak... Türkmenleri ve Asurileri de katarak Türkiye’ye bağlı bir oluşum sağlamak... Böylece Musul - Kerkük petrollerine de uzanabileceği platformu yaratmak..."
Bunun uluslararası hukukta bir izahı olması için "Türkiye’ye bağlanacak federe devlet formülünü tartışalım" diyordu.
Şimdi plan ne?
Neden müdahale?
Hem de neden ABD’yi bile beklemeden müdahale?..
Bu çağrıların sivil kesimden gelmesi daha önce de belirttiğim gibi "savaş askere bırakılmayacak kadar ciddidir" yerleşik yargısını tersine çevirmekte ve "savaş sivillere bırakılmayacak kadar ciddidir" formatına dönüştürmekte.
Üstelik onların kimileri belki, 3 Kasım’dan sonra, Türkiye’nin yönetimini devralacak.
Bu denli "acul" ve her şafakta gençlerini ölüme gönderebilecek olanlara karşı kuşku duyulmaz mı?
Her olayın kendine özgü zamanlaması vardır.
Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesi zorunluk olacaksa o mementumda girilir.
Etekleri zil çalarak "haydi Kuzey Irak’a tavrı" yanlıştır. "Kararı ve uygulamayı seçim sonrası oluşacak Meclis’e ve hükümete ötelemek de yanlış."
Doğru olan ise MGK önerirse, derhal Meclis’i toplayıp hükümete yetki kararını çıkartmaktır.
Türkiye’nin bütün sürprizlere ve oldu - bitti kalkışmalarına hazır olmasını sağlamaktır.
3 Kasım’dan sonra TBMM’nin çalışır hale gelmesi, tüzük hükümlerinin yerine getirilmesi için en az üç haftayı bulur.
Ama...
Öyle seziliyor ki Meclis’in, "gerektiğinde askeri müdahale için hükümete yetki verilmesi amacıyla" toplanmasına, birilerinin iç politika kaygıları var; "Ya TBMM bu arada 3 Kasım seçimlerini de iptal ederse? Bu iptal kararına savaş halini gerekçe gösterirse!"
Oysa...
Artık o çabaların ipliğinin pazara çıktığı bilinmeli.
Korkulan olmaz.
Buna karşılık bölge birden karardığında Türkiye fenersiz yakalanmış olabilir.
Asıl bundan korkulmalı.
Gene Kuzey Irak’a "hemen" müdahale söylemlerinin yanlışlığına gelince:
- Kuzey Irak’ta federe devlet sadece "tartışmaya açılmış anayasa taslağı. O taslağın yürürlük maddesi Irak’ın tüm halkı tarafından referandumda onaylanma koşulunu öngörmekte."
- "Adamlar malı götürüyorlar. Kerkük’ü başkent ilan ettiler. Petrollere de el koyuyorlar" iddialarına gelince. Kerkük, Irak Silahlı Kuvvetleri’nin denetimindedir. Ateşkes anlaşmasıyla da egemenliği Irak’a bırakılmıştır. Barzani ve Talabani istedi diye petrolün atardamarı bu beylere verilmez.
Ne Araplar verir, ne Amerika, ne Avrupa ve ne de Türkiye... Zaten Kerkük’ün başkentliği sanal anayasa taslağının içinde - hani mesala dedik - misali bir hüküm.
- Türkiye nasıl ABD’yi bile beklemeden Kuzey Irak’a girecek? Kerkük’e hangi gerekçeyle dayanacak? ABD bile müdahale için BM’den yeni karar bekliyor.
Türkiye böyle bir silahlı müdahaleyi şu son derece duyarlı süreçte kime ve nasıl izah eder? Ama Barzani ve Talabani, ateşkes hükmünü ihlal ederek, Kerkük’e el koymaya kalkışırsa, başlarına her şey gelebilir.
- Ve nihayet Turgut Özal hiç değilse, "1 koyup, 3 almaktan" söz ediyordu. Özal’ın 2002 yılındaki siyasi reenkarnasyon uzantıları ne koyup, ne almayı umuyorlar.
.......
Sakıp Sabancı’nın kriz sonrası söylemini anımsıyorum:
"Üçün biri kaldı."
Körfez Savaşı’nda öyle oldu.
Gene öyle olmasın!