Bugün Beklentilerin özellikle DTP'lilere odaklandığı "yemin töreni" ise demokrasinin önemli bir geleneği... Bu pazar yazısını demokrasinin kökleri olan geleneklere ayıralım...İngiltere'de millet meclisi (Avam Kamarası) salonu, demokrasi yolculuğunun zaman tüneli gibidir.Yüzyıllardır hiç değişmeden yasama mabedi olarak kullanılıyor.Muhalefet ve iktidar milletvekilleri karşılıklı banklarda otururlar. Her iki banklar grubu arasındaki mesafe 2 kılıç boyudur.Yani...İki tarafın ön sıralarındaki milletvekilleri kılıçlarını çekip karşıya uzatsalar, sadece kılıçların uçlarının birbirine değebileceği bir mesafe konulmuştur.Yüzyıllar önce kılıç döneminde bu önemliydi. Ama...Hâlâ aynı salon, aynı mesafe... Hiçbir iktidar, salonun bu düzenini değiştirmedi. Kimsenin aklından da geçmedi."İlerleyişçi muhafazakâr" (Progressive conservative) etiketli ANAP döneminde ise bizim Meclis salonumuzun görüntüsü muhallebici dükkânına dönüştü.Şimdi muhafazakâr AKP, Meclis salonuna eski heybetini kazandıramaz mı? Meclis'in açılması demokraside bir beyaz sayfa... İngiltere Kraliçesi, Londra'nın finans merkezi London City'ye gitmek için London City'nin Belediye Başkanı'na bu isteğini bildirir. Ancak başkanın onayını aldıktan sonra London City'ye gidebilir.Bu adet 600 yıldır sürüyor.Çünkü 600 yıl kadar önce London City yöresi bağımsızken, dönemin kralı askerleriyle burayı kuşatır, ele geçirmeyi dener. Ancak püskürtülür, geri çekilir. O tarihten sonra kraliyet ailesi, yüzyıllarca sadece dostça ziyaretler için ve izin alarak London City'ye girebilir. Peki izin almadan giderse ne olur?Kapıdan mı çevirirler?Hayır... Ama, gelenek bozulur. Bu da yazılı Anayasa'sı bile olmayan ve geleneklerle örülmüş demokrasi için çok önemlidir.Şimdi London City, Londra'nın bir semti, İngiltere'nin kalbi...Bankalar ve borsa orada. Ama sıradan halkın hatta yabancının girdiği, çalıştığı London City'ye, kraliçe ancak belediye başkanından izinle girebiliyor.Çankaya'yı "seçilmiş krallık" gibi gören zihniyete bir demokrasi mesajıdır bu. SEÇİLMİŞ KRALLARA MESAJ Milletvekillerinin yeminini izlerken içim "cızz" etti.O muhallebici dükkânı gibi beyaz salon, demokrasi mabedine hiç yakışmıyor. Küçük beyaz kürsüsü ve sinema salonu gibi kırmızı koltuklarıyla bu salon, taş yapı parlamento binasının ağırlıklı, saygın ve görkemli mimarisine hiç uymuyor.Herhalde Avusturyalı mimar Holzmeister'in kemikleri sızlıyordur.Eski genel kurul salonu için nostaljik takılayım... Hukuk Fakültesi'ni bitirene kadar gazetecilikteki ilk 4-5 yılım, Parlamento kulisinde, koridorlarında, genel kurulun arkasındaki basın locasında geçti.Salon duvarları ve tavan, ahşap kaplıydı. En kaliteli maun ağacıydı. Sıralar ve görkemli kürsüler de öyle.Asma tavan harikulade bir maun konstrüksiyondu. Arkasındaki fon kobalt mavisiydi... Milletvekili sıralarının minderleri ve zemin de koyu maviydi... Kahverengi ve mavi seçkin bir renk uyumuydu.Kürsüler arkasındaki maun kaplama zemin üzerine som sarı pirinç harflerle "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir" yazılıydı.Bu salon, 27 Mayıs İhtilali sonrasının Kurucu Meclisi'ne, demokrasiye dönüşün seçim sonrası ilk genel kuruluna, 12 Mart 1971 muhtırasının okunuşuna, bir milletvekilinin "Bu çatı altında asker muhtırası okunamaz" diye bağırmasına, Çetin Altan'a linç girişimine, 1980 sonrasının Kurucu Meclis'ine, demokrasiye dönüşe, siyaset yapması yasaklananların halkoyuyla geri gelişlerine, onlardan biri olan Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanı seçilmesine, Kürtçe kürsü yeminlerine, Podgorny ve Clinton gibi devlet adamlarının konuşmalarına mekân olmuştu.Anılar ve gelenekler dokularına sinmişti.Demokrasinin kazanım belgeseli için tarihi film seti gibiydi.Meclis Salonu'na anıların penceresinden bakarken, sıralardaki milletvekili dağılımı yüreğimizle örtüşmese de demokrasi adına günün keyfini çıkarmak gerektiğini düşündüm. Hayırlı olsun. gunericivaoglu@milliyet.com.tr İÇİM CIZZ ETTİ!