Türkiye ekonomisinin “şu kriz sürecinde bir erken seçimi taşımakta çok zorlanacağı” görüşü doğrudur.
Siyaset ancak sandıkların kurulmasıyla çözülecek bir sorunlar yumağına dönüşmedikçe seçimlerin zamanında yapılması aklın yoludur.
Krizin tahribatını “seçim ekonomisi” ikiye katlar.
Fakat bu kaygılara “tavan yaptıracak” bir “referanduma” ne demeli?
Öyle görünüyor ki iktidar, “yargı reformu” adını verdiği anayasa değişiklik paketini Meclis’ten geçirmekte kararlı.
367 oyu bulması olasılığı -neredeyse- yok.
“Referanduma gitmeye kararlı olduklarını” Başbakan Erdoğan ve takımı açıkladılar.
Şu koşullarda bunun sadece bir hukuk referandumu sınırında kalacağını kim iddia edebilir?
Bu referandum “iktidarın oylanmasına” dönüşecektir.
CHP Genel Başkanı zaten “Referandum AKP’ye kal ya da git oylaması olacaktır” açıklamasını yaptı bile.
Hesabı karmaşık değil...
“Kamuoyu araştırmalarına göre AKP yüzde 40’ın altında görünüyor. O halde Anayasa’da değişiklik referandumunu hukuk çerçevesinin ötesine çekerek ve siyasi tercih haline getirerek HAYIR oyları artırılabilir.
Referandum yenilgisi en geç 1 yıl sonra yapılacak genel seçimin işaret fişeği olarak gösterilir.”
Bunlar siyasi manevralar...
Ama...
Önce referandum, ardından genel seçim, Türkiye’yi 2 yıl gerilim sürecine sokacaktır.
Riskli...
AKP’nin ya da CHP’nin sandık hesapları kendilerini ilgilendirir.
Ancak...
Ekonominin üst üste 2 yıl sandıklar kurulduğunda gireceği darboğazları bu ülkenin insanları yaşayacak.
“Reform mu, deform mu?” tartışmaları paket açıldığında sağlıklı olarak yapılır.
Şu aşamada “referandum mu, Meclis’te uzlaşma mı?” tartışması daha akılcıdır.
TEST EDİLDİ ONAYLANDI
50. yılın eşiğindeki gazetecilik yaşamımın kişisel bir beklentisi olmayan samimi düşüncesini yansıtayım. Önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hem de isim isim sayarak gazete patronlarına mesaj gönderdi. Nasıl da yanlıştı.
Ardından “İleri derecede demokrasiden” bahseden Başbakan Erdoğan patronlara seslendi. Yakışmadı.
Patronlara “Maaşlarını sen veriyorsun, dükkânda sana yer yok demek de sana düşer“ mesajı “bir şiir okuduğu için hapse giren” Başbakan kariyeriyle örtüşmez.
Bir şey daha...
Kimileri “dükkândan (!) çıkarıldıktan” sonra “dükkânda kalanların durumları” daha da sorunlu olmayacak mı?
Onlara hangi gözle bakılır?
Başbakan asıl kötülüğü kalanlara yapmış olmaz mı? “Test edildi onaylandı”damgasının altına itilmek hoş mu?
PATRİK 7 YAŞINDA
Patrik Bartholomeos 29 Şubat’ta doğmuş ama doğum günü yemeği 28 Şubat akşamı düzenlendi.
Çünkü...
70 yaşına basıyordu...
Her 10’uncu yıl ve katları için “yaşamın virajları” denir.
O nedenle 29’u yerine bu 7’nci viraj için 28 Şubat’ta bir kutlama yemeği düzenlendi.
Patrik Bartholomeos konuşurken nükteler yapmayı seviyor, pastası geldiğinde mumu üfledikten sonra “29 Şubat’larda kutlayabildiğim doğum günlerini sayarsak 7. yaşıma giriyorum” dedi.
Patrik, Gökçeada’da doğmuş.
Nüfusa kaydı için muhtara bildirim tarihi 13 Mart...
Gökçeada’da (İmroz) Zeytinli (Aya Todori) köyünün kahvecisi Hristo ile Meropi’nin 3. adıydı.
Dükkân şimdi kardeşi tarafından çalıştırılıyor.
Babası dükkânın bir köşesinde berberlik de yapıyordu.
Asıl adı Dimitrios Arhondonis...
Heybeliada Ruhban Okulu’nu bitirdikten sonra Bartholomeos adını aldı.
Kutlama yemeği dar kadroluydu.
Leyla Umar tarafından düzenlenmişti.
Patrikhanenin avukatları olan Kezban ve Hüseyin Hatemi, Rum bir gazeteci olan basın danışmanı ile Güler Sabancı ve Çiğdem Simavi de konuklar arasındaydı.
İKSV yeni merkezinin en üst katındaki “X” restoran keyifli bir mekân.
Manzara harika...
Camiler ve tarihi yapılar altın rengi ışıklarla aydınlatılmış onların ışık sütunları Haliç’in lacivert sularına uzanıyor.
İstanbul’dan göç eden 50 bin Rumun nostaljisi konuşuluyor.
Patrik Bartholomeos için birkaç not:
“Kahvesini keyifli olduğu zamanlarda kendisi pişiriyor. Belki de babasının kahvesinden kalma çocukluk alışkanlığı...”
Okumayı, müzik dinlemeyi ve yürüyüşü seviyor.
İyi bir çevreci...
Tarabya’daki konutunda zengin bir CD arşivi var.
Klasik müzik, Türk sanat müziği ve Yunan müziği dinliyor.
Nana Mouskouri hayranı.
Soğuk protokol yemeklerinde havayı yumuşatacak espriler yapıyor.
Örneğin, bu “protokol efsaneleri” arasından biri şöyle:
Resmi bir yemekte “İmambayıldıyı çok beğendiğini” söyleyen konuğuna “Meslektaşı bayılttık” demesi gibi.
Yeni Zelanda eski Büyükelçisi Uğur Ergun ile söyleşisinde yeni patrik seçimi için yakınmaları oldu.
Seçecek ve seçilecek insan kaynağı tükenmekte.
Uğur Ergun bunun için dış insan kaynakları çözümünü önerdi.
“Belki de onlara Türkiye’den ikinci vatandaşlık formülü uygulanabilir...”
Bir diğer konu da Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden hizmet vermesi.
Kezban Hatemi’ye göre “Bunun önünde hiçbir yasal engel yok...”
Bütün bunlar gecenin üstüne siyaset gölgesi düşmeden sohbet hoşluğu için de konuşuldu.
Ayrılırken Patrik Bartholomeos, “Yarın sabah erkenden annemin ve babamın mezarlarına gideceğim, dua edeceğim” diyordu.