Kafalar karışmasın. 3 Kasım için hedef açık. "19. yüzyıl İngiltere’ nin yüzyılıydı. 20. yüzyıl ABD’ nin oldu. 21. yüzyıl AB’ nindir." Euronun, dolar karşısında değerini burun farkıyla öne geçirmesi yarışın sonu için işarettir.
O halde, insanlarımızın siyasal tercihi Türkiye’yi AB’ye taşımayı hedef alan partiler ya da o partilerin ittifakı olmalıdır.
AB’nin coğrafya sınırlarının sonuna kadar açılma süreci 21. yüzyıla damgasını vuracak yeni süper büyüğün ayak seslerini yansıtıyor.
AB önce ABD ve Japonya’ya karşı "savunma" güdüsüyle büyüyordu.
Ancak bu hareket kendi içinde öylesine güçlü ve karşı konulmaz bir ivme yarattı ki, artık durdurulamaz.
Türkiye yeni süper büyüğün yıldızları arasında yer almayı ıskalamamalı.
İşte o nedenle AB için ittifakla 3 Kasım’a yönelmek, Türkiye ulusunun da yararınadır.
YTP ve DTP’nin AB’de geniş tabanlı ittifak için ilke kararları 21. yüzyılın kanatlarını Türkiye’ye sunmak çabaları diye yorumlanmalı. ANAP’ın AB eksenli ittifak girişimleri ile de birleşmeli.
Daha önceki seçim sonuçlarını en doğru bilen kamuoyu oluşturan kuruluşunun başındaki Tarhan Erdem’e göre bu birlik çok olumlu sonuçlar verebilir.
Zaten sanılanın üstünde olan yüzde 10’lu ilk oranlarda görünen YTP’ye halkta güvenilirliği sürekli tırmanışta olan Bayar’ın katkısı önemlidir. Sol eksenli bir partiye karşı merkezde ve merkez sağ seçmende tereddütleri kırabilecek isimdir.
Keşke bu ittifak, DYP hatta CHP ile geniş bir yelpaze açabilse. Elbette Derviş’i de kazanarak.
Türkiye’yi AB’ye, yani 21. yüzyıla taşıyacak istikrarlı ve güçlü yönetimi oluştursa.
İttifaklar, çok sayıda parti ile parçalanmış ortamlarda demokrasinin "yönetilemez" olmaktan çıkarak "yönetebilir" kimliği kazanmasını sağlayan yöntemlerden biridir.
Fransa’da bu yöntem, iki turlu seçim sistemiyle birlikte uygulanıyor.
İtalya’da ise doğrudan tek turda.
Türkiye’de 3 - 4 partinin ittifakı olur mu diye kuşkular var. İtalya’da Zeytin Dalı birliği 21 partiden ve hareketten oluşarak iktidara geldi.
Demokrasinin meşru savunmasını yapacak böyle akılcı antikorlar üretilmezse, sandıklardan "yönetemeyen demokrasi" çıkar.
Türkiye’nin en iyi tahminlerini yapan kamuoyu araştırmacısı Tarhan Erdem’in son araştırmasıyla verdiği alarm bunun açık kanıtıdır.
Yüzde 23 ile AKP Meclis’teki koltukların yüzde 55’ini alırsa... Her üç oydan biri Meclis’te temsil edilemezse, bu seçimin ve sonuçlarının meşruiyeti tartışılır hale gelmez mi?
DTP Genel Başkanı Mehmet Ali Bayar’ın, toz duman arasındaki manzaraya röntgen ışınları gibi uzanan bir saptaması var.
Bayar’a göre "son uyum yasalarıyla birlikte, kuruluşundan bu yana Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı temel paradigmaları değişti. Örneğin Kürtçe radyo ve TV yayını, Kürtçe öğrenim..."
Bu temel paradigmalardaki değişimin Türkiye’de ayrışımcı değil, bir vizyonla bütünleşmesi de AB hedefine odaklanmaktır.
Bu vizyonda olan partiler arasında ittifak kurulmalıdır.
Türkiye yazgısını belirleyecek bir kavşakta.
Artık parti amblemlerinin çok üstünde bir tercih zorunluluğuyla yüz yüze...
AB’ye odaklanmak işte böyle görülmeli...
Ya diğer seçenek?
AKP diğer seçenek gibi görünüyor.
Birleştirici unsur, eğer AB olmazsa... Hedef 21. yüzyılın süper büyüğü içinde yer almak olmazsa, AKP’nin "dini" harcı, ayrışımları bir arada tutmanın formülü olarak ön alacaktır.
Gerçi AKP de AB yanlısı olmak söylemlerinde...
Ama kökleri, özsuyu AB çiçekleri açmasını nasıl sağlar?
Bu yapı AB tarafından nasıl içselleşir?
AKP bu sınavlar için henüz yolun çok başlarında.
Türkiye ise kökleri, özsuyu, ulusunun kesin çoğunluğuyla Atatürk ilkeleri doğrultusuda bir çözümün arayışında.