Bugün DTP'nin 2002 seçimlerinde yüzde 10 Türkiye barajının altında kalmasına karşın, doğu illerinde sandıklardan yüzde 70'e varan oranlarda oy çıkarmış olması bir ölçüttür.Yüzde 10 barajına takılmadan bu oranlarla 20-30 milletvekilini "Bağımsız" olarak seçtirebilir, sonra da onlarla DTP grubu kurulur.Doğudan çıkardığı milletvekilleri sayısı dikkate alınırsa, AKP'yi en fazla DTP vuracaktır.Seçim analizlerine göre Meclis'te 3 partinin olması, "AKP'nin tek başına iktidar" şansını hayli zorlar."Tek başına iktidar" imkânsız değil ama gene de tehlikeli.Fakat... Bir de MHP Meclis'e girerse, artık AKP'nin iktidarı "matematik olarak" mümkün değil.DYP ve ANAP'ın birleşmesiyle olası sinerji DP'yi de yüzde 10 barajının üstüne taşırsa, siyasetin daha da karışacağını düşünenler olsa da -belki- tam tersi... AKP'nin büyük ortak olacağı koalisyon hükümetinin DP "küçük ortak" işlevini üstlenir.Daha büyük olasılıkla -bir uzlaşma sağlanarak- tarafsız, laik, demokrat ve bütün toplumu kucaklayacak bir cumhurbaşkanını yeni Meclis seçer. 22 Temmuz sonrası TBMM'nin en az 3 partiden oluşacağı görünmekte. AKP ve CHP'nin yanı sıra DTP de 20-30 milletvekiliyle Meclis'e girecek. DTP'nin Genişletilmiş Danışma Kurulu'nda genel eğilimin "bağımsız adaylarla seçime girmek" olduğu, Genel Başkan Ahmet Türk tarafından açıklandı. AKP kurmayları da bütün o "yüksekten atıp tutmalara, şu son haftalarda oylarımızı katladık" iddialarına karşın, 22 Temmuz seçimlerinin Meclis'e CHP, MHP, DTP'yi, hatta DP'yi taşıyabileceğini seziyor olmalılar."5+5 formülüyle cumhurbaşkanını halka seçtirmek" ve bunu "yeni oluşacak Meclis'e bırakmamak" son umutları...Bastırıyorlar, dayatıyorlar. Ancak... Sonuç almaları -neredeyse- "imkânsız" denebilecek kadar uzak olasılık.Hatta... Bunca hukuk zorlamasıyla yaptıklarına bakarak "Acaba, samimiler mi?" diye de soru işaretleri çiziyorlar.22 Temmuz seçimlerinde kampanyaların "işsizlik, kötü yaşam koşulları, terör, sokakların güvensizliği" gibi "netameli" konulardan uzaklaştırarak "ideolojik" kutuplaşmaya çekmek stratejisi hissediliyor."Cumhurbaşkanını Meclis'e seçtirmek istedik, seçtirmediler. Başörtüsü sorunu yaptılar. 'Peki o halde halk seçsin' dedik, onu da seçtirmediler" ekseninde bir kutuplaşma...Tehlikeli bir oyun... 5+5'İN KADERİ Psikolojide "kurban" sendromu önemlidir.Yaşamlarının bir döneminde "kurban" konumunda olanlar, zaman içinde bilinçaltıyla kendilerine "kurban" ararlar.Sarkozy, "göçmen" bir ailenin çocuğu. Baba Macaristan'dan, anne ise Selanik'ten gelmiş.Bugünün diğer göçmen çocukları gibi o da sıkıntı çekmiş. Dondurma satmış. Dışlanmış. Fransa'nın burnundan kıl aldırmayan şoven sosyal dokusunda kendini yabancı hissetmiş.Şimdi... Yıllar geçtikten ve güçlü konuma geldikten sonra o da "göçmen çocukları" aşağılıyor. Onlardan "serseriler" diye söz ediyor.Sarkozy başkan seçildikten sonra Paris varoşlarında patlayan olaylar, göçmen gençlerin, otomobilleri devirip ateşe vermeleri elbette onaylanamaz ama Sarkozy de bu tepki psikolojisini tetiklemiştir.Sarkozy'nin gerek kendi ailesi ve gerek eşinin ailesi Osmanlı egemenliğindeki topraklarda yaşadılar.Sarkozy'nin bilinçaltında "kurban" sendromu o nedenle "Türklere karşı" da olabilir.Ezildiği duygularıyla şimdi Türkiye'nin AB üyeliğine tavır alıyor. SARKOZY TRAVMASI Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği için "olumsuz" bakış açısı bilinen Almanya Şansölyesi Merkel, Başkan seçilen Sarkozy ile güçlü bir ortak mı buldu?Türkiye'ye karşı "Almanya-Fransa ittifak ekseni" mi oluştu?Görünüş böyle de olsa, Almanya, ekonomik olarak çok güçlendi.Fransa'yı kendisiyle aynı düzeye getirip ona "sınıf atlattırmaz." İnisiyatif verdirmez. Fakat... Gene de Sarkozy'nin elinde güçlü kartlar var.En azından müzakere başlıklarını kapattırmaz, yenisini açtırmaz. gunericivaoglu@milliyet.com.tr Almanya-Fransa ittifakı mı?