ORTALIK toz duman... Göz gözü görmüyor... Gene de gölgelerden anlam üretmeye çalışıyorum.
Şöyle ki:
1 Önce bavul açıldı. İçinden 2004 yılındaki MGK’nın gizli belgeleri ortalığa saçıldı.
Cemaat ile iktidarı karşı karşıya getiren bir yüksek basınç alanı oluştu.
Ardından...
Pimi çekilmiş tahrip gücü yüksek 4 bomba düştü Ankara’nın ortasına.
4 bakan hedefteydi.
2 Oysa... Beklenti iktidarla cemaat arasında “kol kırılır, yen içinde” anlayışının devreye gireceğiydi.
SABAH başyazarı Mehmet Barlas “havadaki uçağın geri dönülmez noktası” diye bir benzetme yapıyor.
Uçak öyle bir noktaya gelmiştir ki kalktığı alana geri dönecek yakıtı yoktur artık.
Uçuşu sürdürerek ilerlemek zorundadır.
Mesajı...
İkisi artık “eski güzel günlere” dönemezler.
3 Üç bakan oğlu ile birlikte toplam 4 bakanın merkezinde olduğu “mega operasyon”...
“Yolsuzluk, rüşvet, kara para, altın kaçakçılığı” iddiaları...
51 kişi işyerlerinden ve evlerinden gözaltına alınıyor.
1 yıl süreyle izlenmişler, dinlenmişler, fotoğraflanmışlar.
Bütün bunlar olurken dışarıya hiçbir sızıntı yok.
PKK’yla en yüksek dereceli “gizlilik” çerçevesinde gerçekleşen “Oslo görüşmeleri” bile sızdı ve kamuoyuna yansıdı da bu takip ve operasyon nasıl gizli kalabildi.
Ne emniyet müdürünün, ne valinin, ne başsavcının haberi olmuş.
İçişleri Bakanı bile “oğlunun gözaltına alındığını” operasyon tamamlandıktan sonra öğrenebilmiş.
Kuzey kutbuna yakın Oslo’dan sızıyor da İstanbul’un göbeğinden sızıntı yok.
Bunu anlamak zor.
MİT’in haberi olsa Başbakan duyardı.
Başbakan’a “çıt” sesi ulaşmamış.
Türkiye’nin kalp atışlarını, hatta nefes alışını bile izleyebilen istihbarat birimleri o “izolasyon devresi” dışında kalmış.
Garip değil mi?
4 Varsa yolsuzlukların üzerine gidilmiş olması doğaldır.
Yasalar önünde herkes eşittir.
Ama devletin kademeleri arasında güven irtifa kaybı dikkat çekici.
Üstleriyle bu çok büyük, kapsamlı, yukarılara da tırmanan “teknik takip, gözlem ve operasyon kararının” paylaşılmamış olması bir “güven sorununu” düşündürüyor.
5 Yargı kararı olmadıkça “masumiyet” hukukun temel ilkesidir.
Sorgulamadakilere peşin hükümle “suçlu” etiketi yapıştırılamaz.
Bütün kurumların ve elbette medyanın “itibarsızlaştırma” konusunda özen ve duyarlılık göstermeleri gerekir. Haber, analiz, yorum gazeteciliktir. Bu sınırlar aşılmamalı.
Mesleki ve ticari darbeler sonradan aklandığında bile kolay kolay onarılamaz.
6 Yargı sürecinin sağlıklı sürmesi ve adalete güvenin arıza yapmaması önemlidir.
Uçuşan görüntüler ve bant çözümleriyle “soruşturmanın gizliliği” ilkesinin korunduğu söylenemez.
Ne yazık ki bu tür durumlara -son yıllarda- alışmaya zorlanıyoruz.
Ancak...
Sonrasında sürece yeni savcıların eklenmesi ve operasyonu gerçekleştiren polis müdürlerine operasyon da farklı yorumlara yol açmakta.
7 İktidar ve HSYK “yargının hiçbir etki altında kalmaksızın görev yapabileceği” yolunda güven ortamı oluşturmalıdır.
Yargı ve polis için de geçerlidir bu.
8 Konunun bir de siyaset boyutu var.
Akademisyenler “sürecin sağlıklı işlemesi için ilgili bakanların çekilmeleri” gerektiğini dile getiriyorlar.
Bu çekilme “suçu kabul” ya da “suç karinesi” anlamına gelmez.
Tam tersine, süreç sonunda aklanma halinde, kamu vicdanını tatmin eder.
9 Başbakan Erdoğan hükümette zaten değişiklik yapacaktı, belki, bu vesileyle değişikliği o bakanlarla da genişleterek öne alabilir.
......................
Keşke... Sağlıklı bir yargı ve siyaset refleksiyle Türkiye bu süreçten demokratik yapısını güçlendirerek çıkabilse.