Hocaların hocası merhum Prof. Halil İnalcık Osmanlı tarihini “ekonomi ve sosyoloji” merceğinden bakarak yazdı.
Klasik tarihçilerden çok farklı bir “yeni” yaklaşımdı bu.
“Neden - sonuç” ilişkileri çok daha net cevaplar sunuyordu böylece.
.......................
21. yüzyıl Türkiye’sinin tarihi de ileride “iletişimde teknolojik devrim” merceğinden bakılarak yazıldığında sanırım “neden-sonuç” ilişkileri analizleri daha sağlıklı sonuçlar ortaya koyar.
Bu bağlamda...
.......................
TSK’nın “yeniden yapılan-dırılması” eksenli bir yazı daha...
....................
Açıklamaları, tartışmaları TV ekranlarından, gazete sayfalarından izliyorum.
Bölük pörçük, kendi içinde bütünlüğü olmayan ifadeler kafaları daha da karıştırıyor.
Başta ABD olmak üzere Batı ülkelerindeki “ordu yapılanmalarından” kes yapıştırlar tuzaklarla dolu olabilir.
Başbakan Binali Yıldırım’ın açıklıkla dile getirdiği gibi, yeni yapılanmada aksaklıkları gideren düzenlemeler yapılacağı anlaşılıyor.
Olağanüstü şu durumda “çok hızlı” karar ve uygulama ihtiyacı nedeniyle TSK yeniden yapılandırıldı.
TSK’nın yeniden yapılanması konusuna devam.
......................
- Cumhur-başkanı, Başbakan ya da Milli Savunma Bakanı’nın Genelkurmay Başkanı’nı, kuvvet komutanını hatta ordu komutanını atlayarak daha alt kademedeki rütbeli subaylara doğrudan talimat vermesi sakıncalı mı?
Bu konuda ciddi eleştiriler oldu.
KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile bu yol açılmış bulunmakta.
Eleştiriler de dikkate alınarak bir analiz için “Silahlı Kuvvetler’de kurumsal dönüşüm” doktorası yapmış olan -eski subay- öğretim üyesi Metin Gürcan’ın görüşünü yansıtıyorum. (Gürcan’ın T24 internet gazetesindeki değerli yazılarını tavsiye ederim.)
Olağan durumlar için bu tür müdahaleler sakıncalıdır.
15 Temmuz sonrası TSK’da bir “devrim” süreci yaşanmakta.
Kafalar karışık.
“El yordamıyla” değil “bilimsel” mercekten bakarak “sapla samanı” ayırarak sağlıklı yorum yapmak istedim.
“TSK’da kurumsal dönüşüm konusunda doktora yapmış olan” üniversite öğretim üyesi ve güvenlik uzmanı, değerli görüşlerini TV ekranlarından da izlediğiniz Metin Gürcan’ın analizini aldım. (T24 internet sitesinin yazarıdır.)
Kendi yorumlarımla da harmanlayarak sunuyorum.
.........................
- Kuvvet komutanlarının Milli Savunma Bakanı’na bağlanması, Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’a bağlanmasıyla “ortaya karışık” bir servis mi yapılmış oluyor?
Zihinleri zehirlenmişlerin darbe kalkışımı bastırıldı.
Türkiye farklı dünya görüşleri olan insanlarının ve onları temsil eden partilerin tümüyle omuz omuza verdi.
“Darbeye geçit yok” dedi.
Sınırların ötesinde 15 Temmuz gecesini keyifle ellerini ovuşturarak izleyen “büyük güç odakları” da hayal kırıklığına uğratıldı.
Türkiye dokularını okside ederek çürütmeyi, çökertmeyi amaçlayan darbe kalkışımı ve izleri silinmekte.
Güvenlik ve siyaset boyutunda mesafeler alınıyor.
..........................
DEMET Sabancı Çetindoğan Türkiye’nin -fahri- kültür ve tanıtım temsilcisidir. Küresel ağırlığı olan isimleri Boğaz’daki -müze gibi- yalısında ağırlar. “Osmanlı-Cumhuriyet” çizgisindeki yaşam kültürünü, sanat yapıtlarını, lezzetlerini sunar. Gene böyle bir etkinlik...
15 Temmuz saat 21 dolaylarında İstanbul St. Regis Hotel, Spago Restoran/Bar’ın terası...
Haliç, Topkapı Sarayı, Kız Kulesi, Moda Burnu ve Marmara mavisinin uzandığı doyum olmaz güzellikler.
Güneş batmış... Ne serin, ne yapış yapış eden sıcaklık. Hava “limonata gibi” dediklerinden... Püfür püfür.
Terasta dünya yuvarlağının her köşesinden konuklar.
Esmer, sarışın, siyah...
22 Şubat 1962 darbe kalkışımının başında Kara Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir vardı.
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü ona haber gönderdi.
“Sen ve emrindekiler silahlarınızı bırakıp teslim olun, Meclis’ten af kararı çıkartacağıma söz veriyorum.”
İsmet Paşa’nın tarihi ağırlığı “verdiği sözü tutabileceğinin” güvencesiydi.
Aydemir ve ihtilal için silahlandırıp sokağa çıkardığı Harp Okulu öğrencileri ve kendisine bağlı isyancı birlikler bu güvence üzerine teslim oldu.
İsmet Paşa olağanüstü toplanan Meclis’te kısa bir konuşma yaptı.
“Kan dökülmemesi için af sözü verdim. Sizlerin de bunun kararını almanızı rica ediyorum” mesajını verdi.
İletişimin “altın kuralı...”
Olayın ne olduğu ve nasıl anlatıldığından çok “nasıl algılandığı” önemlidir.
.....................
15 Temmuz “Darbe kalkışımı” seçimle gelmiş Cumhur-başkanı’na, meşru hükümete, meşru muhalefete karşıydı.
Yani...
Demokrasiye...
Türkiye’nin de içinde olduğu Batılı demokrasi bloğunda seçimle gelmiş yönetimlerin, bu darbeyi haber aldıkları anda “TV ekranlarından kınamaları, Türkiye’de seçimle göreve gelmiş yönetimi destekledikleri” yolunda net ve kararlı açıklamalar yapmaları gerekirdi.