Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Büyükelçi Sungar sıra dışı diplomattır. Daha Ankara Koleji yıllarında "Süveterliler" grubunun kurucusu ve piyanistiydi. Sungar ayrıca motosiklet tutkunudur. Motosikletle Avrupa turu yapmıştır. İyi bir fotoğraf sanatçısıdır. O "Süveterliler"de çalarken ve Durul Gence ile müzik yaparken, Ajda da henüz 15-16 yaşlarındaydı. İlham Gencer'in "Çatı" adlı kulübünde hafta sonları mikrofon verilen amatör bir sesti. O tarihlerden başlayarak zaman zaman yolları kesişen bir dostluğu sürdürdüler. Pazar günü yayımlanacak olan müzikli söyleşimizin ekseni de buydu.......................................Çekim sürerken Türkiye'yi hayli örseleyen Chirac, Merkel ve Kaczynski açıklaması geldi. Bir nefes alma molasında AB ile ilişkilerde en önemli gelişmelerin mimarı olan Sungar, şöyle bir değerlendirme yaptı:"Durum çok parlak değil. Ancak, serinkanlı ve sağduyulu olmak gerek. Önümüzde bir İngiltere örneği var. İngiltere'nin AB'ye tam üyeliği de Fransa tarafından iki kez veto edilmişti."Sungar'a, İngiltere'ye karşı oluşun gerekçesini sordum. Türkiye'yle ilginç bir paralel çizen cevabı dikkatimi çekti:"Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle, İngiltere'nin bir Avrupa devleti olmadığını, hiçbir zaman Avrupalı olamayacağını, kıta Avrupa'sından çok farklı bir kültürü temsil ettiğini söylüyordu. Yaşadığı süre boyunca, İngiltere'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğine karşı çıkacağını ilan ediyordu."Tıpkı şimdilerde Türkiye için bazı AB ülkelerinde dile getirilen görüş, daha önce İngiltere için öne sürülmüş.İngiltere yılmamış. Avrupa'yla bütünleşme yolunda kendine düşen işlevleri tamamlamış.Sonunda...İngiltere AB üyesi oldu.Sungar'ın anlatımı, merhum Turgut Özal'ın, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği için başvuru yaptığında söylediklerini hatırlattı:"Uzun ve ince bir yola girdik. Önümüzde çok zorlu bir süreç var. Zaman zaman hakaret bile edecekler ama yılmadan bu yolda yürümeliyiz. Sonuca varmalıyız."......................................Durum budur. Önemli olan AB'ye tam üyelik mi, yoksa o standartta demokrasi ve yaşam düzeyini Türkiye insanına sağlamak mı? Elbette ikisi birden... Ama asıl olan ikincisi... Türkiye, AB standartlarına eriştiğinde, AB hâlâ var olacak mı? Olsa bile Türkiye'nin hâlâ "tam üye" olarak girmek isteyeceği bir proje çekiciliğini sürdürecek mi? Bu soruların cevabı şimdiden verilemez.Türkiye "etiket" ya da "statü" peşinde olmamalı. Bunlar ambalajdır. Asıl olan içerik. Yani, Avrupa'nın temsil ettiği uygarlık değerleriyle örtüşmek.........................................Son bir gözlem; Türkiye'yi zorlayabilecek başlıkların askıya alınması duyarlı bir iç politika yılı olacağı görünen 2007 yılı için, aslında, hiç de "kötü" haber değildi.AKP'nin -duyarlı- 2007 boyunca, AB'den gelebilecek dayatmalarla karşılaşmak istemediği biliniyordu. Cumhurbaşkanı seçimi ve genel seçimler , iç politikayı ön plana çıkarmıştı. O zeminde mücadele ederken AKP, özellikle AB konusunu dalgalanmaya bırakmayı yeğliyordu. Tepkiler -belki de- daha çok iç siyasetin ses efektiydi. AB Komisyon'un önerisi fazla can yakıcı değildi. Ne var ki...Fransa - Almanya ekseninde estirilmeye başlanan yeni sert rüzgârlar, 2007 yılı için yapılan "AB ile ilişkileri dalgalanmaya bırakmak" hesaplarını bozabilir. AKP'nin 2007'de "AB tarlasını nadasa bırakmak" planı tutacak mı sorusunun cevabı, AB liderler toplantısında. g.civaoglu@milliyet.com.tr Merkel, Chirac ve Polonya Devlet Başkanı Kaczynski'nin sinir tellerini geren açıklamaları yapıldığında Esma Sultan Yalısı'ndaydım. Ajda Pekkan ve bir önceki AB Genel Sekreteri, Büyükelçi Murat Sungar ile bir televizyon çekimindeydik. Konumuz müzikti.