Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önce “Kürt açılımı...” Ardından açılımın adı “demokratik açılım” oldu.
Sonra...
“Milli birlik ve bütünlük açılımı...”
Bu 3 evre bile geri adımları göstermekte.
Birincisi “ayrımcılık” gibi algılanmıştı.
“Habur’dan PKK’lıların zafer işaretiyle giriş görüntüleri” de tüy dikmişti.
Kamuoyu araştırmaları iktidar oylarının kaymakta olduğunu gösteriyordu.
Degrade başlık yolculuğuna çıkıldı.
“Demokratik açılım” fena değildi.
“Herkese daha fazla demokrasi” içi boş da olsa kulağa hoştu.
Fakat BDP de bu söylemi dayatmıyor muydu?
Habur’dan görüntülerle BDP’den klonlanmış söylemlerin örtüşmesi oy zemininde erozyonu hızlandırmıştı.
Sonunda Kürt açılımı MHP’den klonlu “birlik ve bütünlüğe” dönüştü.
Başlık bu kadar çok değişince altını doldurmaya zaman kalmamıştı.
Ancak altı boş olsa da Türkiye’de kanın durmasını isteyen aklı başında herkes destekledi.
“Bir kere yola çıkılsın” denildi.
“Kervan yolda düzülür...”
Bedelini öderiz
Başbakan Erdoğan’ın “kararlıyız, sonuna kadar gideceğiz, siyasi bedeli ne olursa olsun öderiz” söylemi “naiflik” gibi görünse de umut vermişti.
Özellikle “uzatmayacağız, bu yılın sonu (2009) bile geç olur” söylemi Başbakan’ın masasında aşama aşama uygulama takvimi belirlenmiş bir ciddi proje olduğu mesajını yansıtıyordu.
Ama...
Zaman bu izlenimlerin renklerini soldurdu.
Umutlar lime lime epridi...
Şimdi geldiğimiz noktada Başbakan Erdoğan muhalefeti şöyle eleştiriyor:
“Açılımın içi boş diye eleştirdiniz. İçi boşsa nesine karşı çıkıyorsunuz?”
Negatifin banyo edildikten sonra ortaya çıkan fotoğrafı budur.
Yani...
Bembeyaz bir karton.
Açılımın değil ama “açılmamanın” bedeli ödenmekte.
Ve fatura oy hesaplarıyla iktidar partisine çıkarılıyor gibi görünse de aslında bedeli hepimiz ödüyoruz.
Bu gidişle daha da büyük bedeller ödenecek.
Ne yazık ki yola haritasız, güzergâhsız, pusulasız çıkılmanın sonucu budur.


ÖZERK KÜRT BÖLGESİ
Açılım eyleme geçmeden söylemde kaldı.
Başbakan Erdoğan “Kürt sorununu konuşulur hale getirmek bile açılım başlığının altını yüzde 70 doldurmaktır” demedi mi?
Söylemde kaldı ama ürettiği beklenti psikolojisi çıtayı çok yükseklere taşıdı.
Karşılanması şu aşamalarda mümkün olmayan kabarmış, köpürtülmüş talep dalgaları vuruyor sürece...
“Talep=tatmin denklemi” kurulamaz.
Talep çok daha ağır basıyor.
1- Öcalan serbest bırakılsın.
2- PKK’nın silah bırakması operasyonların durması koşuluna bağlansın.
3- Kürtçe resmi dil olsun.
4- Kürt kimliği Anayasa’da tanımlansın.
Bunlara son olarak, “BDP’li belediyelerin özerklik ilan etmeleri” için nabız yoklamaları da eklendi.
Böylece merkeze bağlı olmayan ayrı bir etnisite ve onun coğrafyası hedefleniyor.
Söylemin Kandil’den gelmesi o coğrafyaya bir “kurtarılmış bölge” fiili statüsünü kazandırır.
Talep/ tatmin denklemi bozuk
Elbette...
Bunların ve özellikle “özerk bölgenin” her şey bir yana Anayasa’ya da aykırılığı açıktır.
Türkiye’nin egemenliği, toprak bütünlüğü, resmi dilin Türkçe oluşu gibi Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri açık ve nettir.
Buradaki sorun böylesine yükseltilen çıtanın altında kalabilecek en ileri demokratik reformların bile beklentileri karşılamayacağı ve tepki dalgalarını daha da köpürteceğidir.
“Talep/tatmin” birbirini dengeleyen bir eşitlik kurulamayacak kadar zemberekten boşalmıştır.
Ve bir oran daha çarpıtılmıştır; “fiyat/kalite” oranı.
Kalite yani açılımın boşluğu için çok büyük bedel ödüyoruz.
Bedel daha da ağırlaşacak.
Yazık...
Fakat bu bir “kader-i mutlak” yani değiştirilemez kader değil...
Hepimizin “ortak akılla” çözüm üretebileceğimiz “kader-i muallak” yani değişebilir kader kavşağındayız.
O kavşağı da ıskalamayalım...