AB uyum yasalarından sonra, bir "umut" daha... Belki de serap. Derviş’in "sosyal - liberal büyük sentez" için bütünleşme formülü son aşamada. Cem, Bayar ve Baykal’a somut öneriler sunulmak üzere. Merkezden Hüsnü Doğan’ın da oluşumda yer alması konuşulmakta.
Yani, Fransa’da son seçimlerin ikinci turunda, merkez ve merkez sol partilerin büyük sıçrama yapan ırkçı Le Pen’in partisine karşı birleşerek sandığa gitmeleri gibi...
"l’Union pour la Democratie" yani "Demokrasi için Birlik" Fransa’daki hareketin adıydı.
Yükselen ırkçılığa karşı Fransa demokrasisi çağdaş partileriyle "meşru savunma" hakkını hayata geçirdi.
Halkın büyük desteği ile kazandı.
Demokrasi ve Cumhuriyet ilkelerine olası tehditlere karşı bütünleşmek refleksi ve çoğunluğa dayalı merkez partilerin katkıları önemlidir.
Ya Türkiye?..
Kamuoyu araştırmaları, seçimlerde AKP’nin tek başına iktidara gelme olasılığını göstermekte.
Türkiye bu kadar radikal bir siyasal değişikliğe hazır mı?
İçte ve dışta oluşacak yoğun kuşkuları, zaten bıçak sırtında olan ekonomi taşıyabilecek mi?
Derviş, işte bu kaygılı beklentilere önlem araştırıyor.
AKP’nin karşısına tek başına iktidar olabilecek "seçenek" oluşturmak amacıyla sosyal demokrat ve merkez liderleri kucaklayan formüller peşinde.
Bunlardan biri, "simgesel çatı"da toplanmak.
Açayım... YSK, seçimlere katılabilecek partileri açıklamadan önce Derviş’in koordinasyonu ile Baykal, Cem, Bayar, hatta Hüsnü Doğan, Murat Karayalçın’ın bir "çatı partide" bütünleşmeleri.
Aralarından seçtikleri 20 milletvekili ile grup kurmaları ve böylece yasalar gereği seçimlere girme hakkını elde etmeleri...
Ortak bir onursal genel başkan ve ortak bir başbakan adayı belirlenerek ilan edilmesi.
Ortak ana hedeflerin açıklanması...
İtalya’da "zeytin dalı" böyle bir beraberlikti.
İktidara uzandı.
Fikir güzel.
Galiba mimarisinde Murat Karayalçın’ın da izleri var.
Ama...
Galiba geç.
YSK’nın seçime katılacak partileri açıklamasına sadece üç gün kaldı.
Gene de diliyoruz ki tıpkı "uyum yasalarında umut kesilmişken" yaşadığımız sürpriz bu girişimde de yenilensin.
Çok kısa süreye sığdırılma zorunluluğu yanıltıcı olmamalı. "Gecekondu" değil. "Prefabrike çatı" yapılanması olur.
Plan iyi. Parçalar önceden üretilmiş. Yeter ki, bir araya gelebilsinler.
İkinci formül ise, YSK’ya milletvekili listelerinin bildirilme aşamasında bütünleşmek.
Bu formülde zaman etkeni olumlu.
Ama... Platformda her partinin milletvekili kotasını saptamak çok zor.
Liderlerin statülerinden vazgeçmeleri uzak olasılık.
AKP Genel Başkanı R. T. Erdoğan’ın Adli Sicil’e sunmak üzere "temiz kâğıdının verilmesi" istemine, Diyarbakır DGM’sinden verilen "ret" kararı bütün bu oluşumları frenler mi? Bu "ret" cevabı Erdoğan’ın milletvekili adaylığını, parti genel başkanlığını önlüyorsa acaba merkez ve merkez solda bütünleşme hareketlerine fren yaptırır mı?
"Canım nasıl olsa Erdoğan devre dışı... AKP’nin oyları erir... Bütünleşme gibi çabalara artık gerek yok" diye düşünülür mü?
Önce belirteyim ki, Erdoğan’a dün telefonda da söylediğim gibi "görüşlerini paylaşmam ama hukuk hepimize lazım." Kişisel kanım birkaç kez de yazdığım gibi Erdoğan’ın hukuk engellisi olmadığıydı.
"Erdoğan’ın çizilmesi" AKP oylarını düşürür mü sorusuna gelince...
Bir araştırmaya göre AKP yüzde 40 oy yitirir.
Ama...
Tam tersine... Abdullah Gül’ün genel başkan olması halinde, onun Turgut Özal’ı andıran üslubu ve siyaset profili ile AKP oylarını koruması hatta artırması bile olası.
O nedenle adam budamaya dönük politikalar değil. Olumlu politikalar üretmek zamanıdır.
Dışarıya dönük AB’ye uyum yasalarından sonra, sıra içeriye dönük uyumda.
Bu kez Kopenhag kriterleri değil akıl kriterleri.
Kopenhag’a kadar değil... Aklın götürdüğü yere kadar.