Ekonomide bu "pastırma yazı" neden?
Bankacılara göre "mali milatın ve nereden buldun sorusunun" kaldırılacağı neredeyse kesinleştiği için yurtdışına çıkmış olan paralar geri geliyor. TL’ye dönüşüyor. Borsaya, fonlara, banka mevduatına yöneliyor.
Döviz kurlarında düşme sürecek.
Türkiye’de hâlâ reel faiz yüksek. Borsa olması gerekenin hala hayli altında.
O halde... Olağan koşullarda bu sürecin kırılması beklenmiyor.
Bütün bunların anlamı enflasyonun da aşağıya çekilmesi...
Para girişleri nedeniyle piyasanın canlanması.
Bu senaryo ancak büyük siyasi bulanımlarla bozulabilir.
Ilımlı kişiliğiyle Gül’ün bir psikolojik şok yaratacak ölçüsüz söylemler ya da davranışlarda bulunacağını sanmıyoruz. Erdoğan da böyle bir izlenim verdiğinde hemen onarıyor. Örneğin... "Hükümet listesine müdahale edilmesi dengeyi bozmuştur" sözlerini birkaç saat sonra "sürç - i lisan" diyerek düzeltmesi gibi. Psikolojik yol kazası uzak olasılık.
Ekonomi grafiğinde kırıklar yaratabilecek bir diğer olasılık ise, Kıbrıs’ta gerginlik ve bu bağlamda Kopenhag zirvesinden Türkiye beklentilerinin çökmesidir.
Burada Erdoğan, "başımızı kuma gömmenin anlamı yok" diyor ve gerçekçi bir politika uyguluyor.
Kıbrıs’la Türkiye’nin AB ilişkilerinin birbirindan kopuk olduğunu söyleyerek 40 yılın sonunda vardığımız nokta nedir?
Cevap: "AB’nin, Türkiye onaylasa da onaylamasa da Kıbrıs’ı tam üye olarak alıyoruz açıklaması!"
12 Aralık Kopenhag zirvesi ise bunun üzerine tüy dikilecek "son" tarihi olabilir.
Fakat, AB yüksekten atsa da Türkiye ile karşı karşıya gelerek başına dert almak istemiyor. Türkiye’ye tam üyelik görüşme tarihi ile paralel olarak bugüne kadar aklımızın köşesinden dahi geçmeyen ödünlerin verildiği bir öneri paketini - bu nedenle - BM kanalından iletiyor.
Öneriler de reddedilir gibi değil.
KKTC ilk kez siyasi eşitlik olarak tanınıyor.
İki devletin anlaşmasıyla ortak devlet kuruluyor. Üç yıl süreyle yeni ortak devlet Türk ve Rum eşbaşkanları tarafından eşit yetkilerle yönetiliyor. Sonra dönüşümlü başkanlık öngörülüyor.
Ada nüfusunun yüzde 20’sine sahip olan Türkler toprakların yüzde 28’ine sahip oluyor. Devlette yüzde 50 temsil olanağı sağlıyor.
Bunlar telaffuz bile edilmezdi.
İşte bu öneriler üzerinden masaya oturulursa aralarında Kıbrıs’ın da bulunduğu AB genişleme süreci Mayıs 2003’te ilan edilecek.
KKTC ile Rum kesimi arasında anlaşma için böylece bir süre tanınmış olacak.
Biz de 12 Aralık duvarında bir geçit bulabileceğiz. Elbette harita üzerindeki bazı toprak sorunları, Karpaz’ın duyarlığı, Güzelyurt gibi bir su kaynağı, göç dramı gibi soru işaretleri var...
Ayrıca, Türk tarafı istekli görünmekte ölçüyü kaçırmasın.
Hareket alanımız daralmasın.
Fakat çözüm de ıskalanmamalı.
Yıllardır her zaman önümüze konulan Kıbrıs sorununu iç politika hesaplarından sıyrılıp cesur bir politikayla aşmalıyız. Kıbrıs Türk’ü de bunu istiyor... Türkiye’deki bizler de.
Ve...
Türkiye’nin üstün yararları, ulusal stratejisi, ordunun savunma kaygıları elbette dikkate alınmalıdır.
AKP olumlu grafikte zorlu kilometre taşlarından biri olan Kıbrıs ve Kopenhag zirvesine takılmamak için yapıcı ve aktif siyaset izliyor. Popülizm yapmıyor.
Ekonomideki grafiği kırabilecek iki mayın daha var. Bunlardan biri Irak’tı. Ancak, Saddam’ın silah denetimini kabul etmesiyle gerilim beklentileri hayli azaldı.
Hiç dikkate alınmayan fakat nükleer şiddette patlama yapabilecek bir diğer mayına da dikkat!
Almanya ekonomisi S.O.S. işareti veriyor.
Almanya, yeni bir Japonya olabilir. AB’ye yayılabilecek sarsıntılarına dayanmak için döviz rezervlerimizin üzerine titremeliyiz. Japonya krizinde, Güney Kore’yi ayakta tutan 150 milyar dolar döviz rezervidir.
Önümüzdeki hafta EURO faizlerini indirmek için AB Merkez Bankası toplantısı bu olası sarsıntıyı önlemeyi amaçlıyor.