Basın özgürlüğü ile devam... İktidardan, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardione’ye “boy ölçüsü” verildi:
“Amerika’da basın özgürlüğü Türkiye’den geridedir!”
Dün bu köşede “Sınır Tanımaz Gazeteciler Örgütü’nün” dünya ülkeleri arasında basın özgürlüğü sıralamasını yayınlamıştım.
Türkiye bu sıralamada 138’inci...
Ya ABD?
Aynı sıralamada ABD ise 20’nci...
Aralarında 118 kademe var.
ABD’de basın özgürlüğü nasıl Türkiye’den aşağı olabilir?
Ama gene gazetecilik bağlamında bir kuşkum yok değil.
ÇEKER HOCADAN ÇEKENLER
Prof. Çeker “kadın tahrik edici olursa cinsel tacizde bulunan da suç ortağıdır” dedi.
Kıyamet koptu.
Prof. Çeker zihniyetinin yabancısı değiliz.
Biliniyor...
Yüzlercesi, binlercesi var.
Ama genel seçimler öncesi bu söylemi “tedirgin modernler” kesiminin mabadına konulmuş raptiye etkisi yaptı.
Raptiyenin kaba ete batmasıyla yerlerinden fırlamaları bir oldu.
“İşte kafa bu kafa... Ülkeyi ele geçirecekler” alarm zilleri çalındı kafalarda.
Öyle ya...
Sahil şeridinde plajları düşünün...
Bikinililer...
Sokaklarda, caddelerde şortlular.
Bluzların önleri en kapalısında bile çatalı gösteriyor.
Zaten en fazla takıldıkları şey de bu “çatal” değil mi?
Bütün bu görüntüler o kafaya göre “tahrik...”
Yani...
Hepsi potansiyel cinsel taciz adresi ve potansiyel cinsel taciz suç ortağı.
Bunca “8-9 yıldır iktidarız kimsenin giyimine kuşamına karışmadık. Herkes hürdür istediğini giyer” söylemleriyle “tedirgin modernlerin” endişelerini giderme çabalarına karşın Prof. Çeker hoca yapacağını yaptı.
Hem de “sözlerimin arkasında duruyorum” diye daha sonraki günlerde de kadını cinsel tacizin yüzde 50 suç ortağı gören sözlerini üst üste vurguladı.
İletişimde “altın vuruşlar” önemlidir.
Birçok mesaj verilirken kafalarda iz bırakmak zordur.
Ama...
Bir tane temel çivisi gibi çakılan mesaj kalıcı etki yapar.
AK Parti ile hiç ilgisi yoksa bile Prof. Çeker paslı bir temel çivisi toplum hafızasına çakılmıştır.
Gerçi kendi parmağına da vurmuş oldu ama asıl acıyı başkalarına çektirmekte.
İBRAHİMLERİ ARADIM
Kiev Dinamo karşısında Beşiktaş’ın yenilgisine üzüldüm.
Ama...
Aslında “iki İbrahim oynasaydı, sonuç böyle olmazdı” diye düşünerek üzüntümü katladım.
İbrahim Üzülmez ve İbrahim Toraman oynasalardı bu goller leblebi gibi yenilmezdi.
“İki İbrahim’in” Beşiktaş’ın takım oyununda oluşturdukları dinamiği bilenler ve Kiev Dinamo maçını izleyenler gerçeğin bilincindeler.
Uzun anlatmaya hiç gerek yok.