Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Erdoğan’a milletvekilliğini bile yasaklayan bu hukuk sisteminde Erdoğan cumhurbaşkanı seçilebilir. Hem de milletvekili olarak içinde yer alması bile sakıncalı bulunan 3 Kasım sonrasının TBMM’si tarafından. Özellikle partisi tek başına iktidar çoğunluğunu sağlarsa, bu olasılık için "banko" bile denebilir.
Peki 3 Kasım’da bir partinin tek başına iktidar olarak sandıktan çıkma olasılığı?
Demokrasilerde her olasılık var.
3 Kasım için ise kamuoyu araştırmaları üzerinde yayın "yasssakk."
Yazmıyorum.
Evet...
"Milletvekili yapamadık. Kusura bakmayın. Buyurun cumhurbaşkanı yapalım sizi."
Yani...
Şöyle bir durum.
"Hani size ‘milletvekili bile olamayan biri mi... yoksa ben mi başbakanı atarım’ söylemini yönelten Cumhurbaşkanı Sezer var ya... Onun yerine sizi seçeriz. Göreve başlarken de görkemli bir devir teslim töreni düzenlenir. İkiniz baş başa Çankaya Köşkü’nde makam odasına kapanırsınız. Sezer, size devletin yüce sırlarını emanet eder."
Öyle ya! Zamanlama olarak bu Meclis’in görev süresinde, Sezer’in yerine yeni cumhurbaşkanı seçilecek.
Peki ya yeterli çoğunluk?..
Kamuoyu araştırmaları yayımlamak yasak.
Fakat siz daha önceki yayınları hatırlayınız.
Düşünmeye ve hatırlamaya yasak yok.

Ya bugün TBMM’de temsil edilen siyasi partilerden sadece biri barajı aşar, diğerleri barajın altında kalırsa ne olacak?
Tutun ki milletvekili sayısı 60’ı bile bulmayan bir parti bu.
Geriye kalan 491 milletvekilliğinin partileri baraj altında kalırsa!
Bu nasıl bir basiret bağlanması olur?
Cevabını veremem.
Demokraside her olasılık var.
Zaten kamuoyu araştırmalarını yayımlamak yasak.
Fakat, daha önce yayımlanan kamuoyu araştırmalarını hatırlayın.
Düşünmeye ve hatırlamaya yasak yok.

Böyle bir olasılıkta her üç seçmenden birinin oyu TBMM’ye yansımamış olabilir mi?
Demokrasilerde mümkün.
Ama o sorunun cevabını verecek kamuoyu araştırmalarını yayımlamak da yasak.
En iyisi, daha önce yayımlanan araştırmaları hatırlayın.
Düşünmeye ve hatırlamaya yasak yok.
Bir de dilerseniz Sakıp Sabancı’nın krizden sonraki "üçün biri kaldı" söylemini de hatırlayın.

Bir parti tek başına iktidar olsa...
Ve o parti hakkında Anayasa Mahkemesi’ne kapatma davası açılmış bulunsa...
O parti daha 2 hafta önce toplumun oylarıyla tek başına iktidara gelmişse, bu ulusal iradeye rağmen kapatma kararı alınabilir mi?
O partinin tutun ki genel başkanı, Cumhurbaşkanı’na "Başbakan adayını ben gösteririm siz de atarsınız" demişse, yani başbakanını adlandıracak, Bakanlar Kurulu listesini yapacaksa... Hakkındaki ceza davasına polis marifetiyle getirtme kararı, pratikte hiç işler mi?
Olur mu böyle şeyler?
Kamuoyu araştırmaları için yukarıdaki satırlarımı hatırlayın.
Burası Türkiye... Yok öyle.

Yazar Göthe’ye giderler, "üstat düşman ordusu üstümüze geliyor. Ne yapalım" diye fikrini sorarlar. Aldıkları yanıt "Okulları çoğaltın olur".
Üstelerler:
"Ama üstat. Düşman orduları sınırı geçti. Ülke işgal ediliyor."
Göthe’nin cevabı değişmez:
"Okul açın. Aydın gençlik yetiştirin."
....
Bu anekdotu siyasetin duayenlerinden, sağduyulu, deneyimli Necmettin Cevheri’den dinlemiştim. Hemen her demokrasi sınavında hayal kırıklıkları yaşarken Göthe’ye gönderme yapmıştır... "Kültür sorunu" demiştir.
Seçende de, yönetmeye soyunanda da bu sorun, demokrasi çıtasını düşürüyor.
Lümpen kültürle, lümpen demokrasi...
Fransa’da çağdışı sağcı Le Pen’e lümpen olmayan toplum kültürü "dur" demişti.
3 Kasım’da oylar çağdaşlık için kullanılırsa "kamuoyu araştırmaları utansın".