Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün Lokantanın adı ilginç: "İNAT KUÇA..." Boşnakçada "İNAT" sözcüğü ile bizim Türkçede kullandığımız "İNAT" kelimesi aynı anlama geliyor."KUÇA" ise Boşnakça "EV" demek. Yani... "İNAT EVİ..."Öyküsü şöyle...Osmanlı'dan sonra Bosna'yı işgal eden Avusturya, çok görkemli bir kütüphane inşa etmeye karar verir. Merkezde elverişli bir yerde semt eşrafından birinin evi vardır.Ona evinin yıkılacağı ve yerine kütüphane binası yapılacağı, kendisine de evin değerinden çok fazla bir bedelle ödeme yapılacağı bildirilir.Ama... Evin sahibi öneriye karşı direnir.Çok uzun süren dayatmalardan sonra evin sahibi, öneriyi bir şartla kabul edebileceğini söyler:"Karşıda, nehrin kenarındaki geniş arsa ona verilecektir. Oturduğu ev, taş taş, tuğla tuğla tüm ahşap malzemeleriyle o arsaya taşınacak ve aynen inşa edilecektir."Avusturyalılar bunu kabul ederler.Şimdi görkemli kütüphaneyle "İNAT EVİ" karşı karşıyalar.Nesiller sonra "İNAT EVİ" Saraybosna'nın en iyi restoranlarından biri olmuş.İçine 23 Nisan'ı da alan 3 günlük tatilde Bosna'ya gittim. Anne tarafım Boşnaktır. Öyle olunca da Bosna'ya ve Boşnaklara kalbimin daha bir sıcak olması doğal.İlk gece yemeğimi de "İNAT KUÇA"da yedim.Sırpların kıyımına ve kuşatmasına karşı haftada bir fincan şeker, bir bardak unla direnen ve ayakta kalan, bağımsızlığını kazanan bu saygın insanların azmi için "İNAT KUÇA" gerçeğin anıtıdır. Saraybosna'da Avusturya işgali sırasında yapılmış görkemli bir kütüphane var. Kütüphanenin tam karşısında, nehrin kenarında eski Osmanlı mimarisinde bir konak yavrusu lokanta dikkati çekiyor. Saraybosna caddeleri, sokakları ünlü Osmanlı paşalarının adlarını taşıyor.Örneğin... Kaldığım otel, Sokullu Mehmet Paşa Caddesi'ne açılan bir sokaktaydı."Başçarşı" bizim "Kapalı Çarşı"nın küçük bir modeli.Bosnalı kadınlar ve genç kızlar arasında başını örtenlerin sayısı hiç de az değil.Ancak... Uçlarında parlak pullar olan beyaz renkli tülbent gibi ince bir kumaşla örtünüyorlar. Öyle başının arkasına simit gibi bir şey yerleştirip üstünü sımsıkı ve iki katlı parlak ve rengârenk kumaşlarla saran türbanlar değil.Genelde dindarlar, fakat abartılı ve tutucu değiller.Her yer yemyeşil. Irmaklar gürül gürül akıyor. Ormanlar dev ağaçlarla oluşmuş.Müzik ve resimde hayli ileriler.Bosna herhalde AB'ye Türkiye'den çok daha önce girecek.AB, Bosna'yı alarak "Görüyorsunuz, burası bir Hıristiyan kulübü değil. İşte halkının çoğunluğu Müslüman olan Bosna'yı üye yaptık" diyecek. İSTANBUL GİBİ Sırplar, sırf Osmanlı yaptığı için tarihi Mostar Köprüsü'nü yıkmışlardı.Bu köprünün planları Mimar Sinan'ın öğrencisi Hayrettin tarafından çizilmişti.Gerçekten bir deha yapıtıdır.Nedenini kısaca anlatayım...Ateşkesten sonra Türkiye, Mostar Köprüsü'nün çöken orta bölümünü yeniden yaptırma kararı aldı. Gerekli fonu sağladı.Köprünün nehre düşmüş olan taşları ait oldukları yerlere konulmak üzere tek tek toplandı.Fakat... Mostar'ın yerden hiç desteği yoktu."Taşlar birbirine geçme tekniğiyle" iki kıyıdan örülerek ortada birleşmişlerdi.Aradan yüzyıllar geçmiş. Modern dünya mimarisinde bu bilgi yok.Çaresiz... Görüntüyü aynen koruyarak fakat iç dokuda çelik putreller kullanarak onarım yapıldı. Ağır taşların, hiç köprü ayağı olmadan nehrin üzerinde bunca depremden sonra bile nasıl yıkılmadığı onarım çalışmaları sırasında anlaşılmış.Mimar Hayrettin, içi boş bir kaplama proje uygulamış. Köprü, göründüğünden çok daha hafif......................Not: Cumhurbaşkanı seçimleri bastırınca Bosna izlenimlerimi ertelemiştim. Anneler Günü'nde artık görünmez olan anneciğime sevgilerimle... gunericivaoglu@milliyet.com.tr MOSTAR'IN MİMARİ SIRRI