Harp Akademileri’nde, doruktaki bir komutan "Kuzey Irak’ı vurmak mı? Neden" diye sordu... Ardından "onlar bizim dolaylı akrabalarımız" diye tamamladı.
Öyle ya Kuzey Irak Kürtlerinin, Türkiye yurttaşı Kürt kökenlilerimiz ile kan bağı var.
Kuzey Irak Kürt devleti söylemleri ve Irak sorununda hayrettir... Siviller "şahin", askerler ise - elbette "güvercin" değil ama - "akılcı... Yoksa "savaş askere bırakılamayacak kadar ciddidir" söylemi "savaş, - seçim kampanyaları sürecinde - sivillere bırakılamayacak kadar ciddidir" diye değişti mi?
Komutan’la söyleşimizden alıntılar bu değişimi vurguluyor.
Örneğin...
"Kuzey Irak’ta Kerkük’ün başkent olacağı iddiaları yanlış. Çünkü mümkün değil... Kerkük Bağdat’ın ve askeri güçlerinin yönetimi altında. Bunu verir mi? Vermez tabii..."
Devam ediyor:
"Zaten orada bir Kürt devleti yapılanmasına önce Araplar karşı çıkar. Savaşır da... Biz neden vuralım?"
Onu dinlerken İsmail Cem’in bilgece konuşmasını anımsıyorum.
"Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti girişimi, sınırlarımızın hemen yanında İsrail - Filistin örneğini Kürtlerle Araplar arasında yaratır" söylemini...
Aynı görüşteler.
Siviller genelde seçim kampanyasına savaş naralarıyla "şovenizm karbonatı" serpiyorlar.
Oy uğruna ateşle oynuyorlar.
Bu değerli komutan uzun süre bölgede görev yapmış, Kuzey Irak’ı ve Kürt liderlerini tanımış. Genelkurmay’ın "beyni" denebilecek bir noktada bunalımlı yıllarda birinci derecede sorumluluk almış...
Sözlerini, kişisel yargıları gibi algılamadım.
Doruklarda olanlar emir komuta zincirinde camianın kolektif aklını yansıtırlar.
O nedenle şu sözlerinin de altı çizilmeli:
"ABD artık daha önceki Körfez Savaşı’nda olduğu gibi 100 binlerce asker yığamaz.
Nereye yığacak?
Irak’ın güneyinde Irak’ı vurmak için topraklarını açacak ülke yok.
Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani mi?
Onlar da düşüneceklerdir; ‘Saddam devrilirse, ABD’nin onun yerine koyacağı - tepemize balyoz gibi inecek - güçlü bir adam mı bizim için iyi... yoksa Saddam gibi zayıf biriyle şu başımıza buyruk ortamı sürdürmek mi?’
Kürt nüfuslu olan sınırdaş ülkeler ve Araplar, hesaplaşmayı bizden önce başlatırlar. Kendilerine ait saydıkları topraklardan bir karışının verilmesine razı olamazlar. Tabii Türkiye’nin de başka ağırlığı olur."
Peki bu durumda Saddam’ı devirmek planları yürümeyecek mi?
Komutan "önce Bush... Sonra 8 yıl Clinton... Ve nihayet oğul Bush. 12 yıldır ABD, Saddam’ı devirmekten söz ediyor" dedi.
Hiç mi olasılık yok?
"Var elbette... Ama bu çizdiğim çerçevede."
Akademide komutanı da dinlerken, bir devlet adamı sorumluluğu ve bilinci izlenimleri edindim.
Akademiler Komutanlığı’nda Pakistan Devlet Başkanı Müşerref konuk konuşmacıydı.
Ona, akademi öğrencisi çakı gibi subaylar fasih İngilizceyle düzeyli sorular yönelttiler. Sunumu yapan kurmay subayın da İngilizcesi akıcıydı. Konferans Ankara Milli Güvenlik Akademisi’ne canlı bağlantılıydı. Oradan da İngilizce doğaçlama sorular yöneltildi.
Harp Akademiler Komutanı Hava Orgeneral İbrahim Fırtına gene bir ilki daha gerçekleştirdi. Gurur ve güven duygularımız okşandı.
Seçimin toz dumanında siyasetçiler "savaş naraları" atarken, serinkanlı, sağduyulu, ne söylediğini, ne yaptığını bilenler rahatlatıyor.
Akılcılığın ötesinde...
Kuzey Irak’takiler çılgınlığa kalkışırsa, onun da karşılığı planlanmış durumda.
Ama askerin repertuarında - eğer yanılmıyorsam - öncelik savaş marşlarına değil.
Akıl, psikoloji, caydırıcılık etken unsurları kullanmak ise "barış şarkısının notaları."