Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Başbakan Erdoğan’ın “Mısır halkının demokratik hakları” için Mübarek’e yaptığı çağrı BDP üzerinden geri geldi.
BDP Başkanı Selahattin Demirtaş “Mısır halkına verilmesini istediğinizi, kendi halkınıza da vermelisiniz” diye özetlenebilecek bir konuşma yaptı.
Bu ifadenin altı çizilmelidir.
“İçeriğinin” ötesinde “Mısır ile Türkiye arasında paralel çizmek” tavrını yansıtıyor.
Hiç ama hiç istenmeyen -olası- manzaralara “aydınlatma fişeği” yorumunu yapmıyorum, ama İnsa sellerinin aktığı gösterilerin sınırları aşma doğasına da vurgu yapmakta fayda var.
Türkiye - Mısır’ın Tahrir Meydanı’ndaki gösterilere, çatışmalara odaklanırken, içerdeki hassasiyeti gözden kaçırmamalı.
İktidarın, devlet organlarının son derece sağduyulu ve duyarlı olmaları, özellikle Kürt ve alevi yurttaşları tedirgin edecek üsluptan ve uygulamalardan kaçınmaları gerekir.
Askerin, polisin, jandarmanın özenli olmaları önemlidir.
Provokasyona açık üniversitelerde ve hassas kentlerde, sinir uçlarıyla oynanmamalı.
Masum ve demokratik tepki gösterilerinin üzerine sıçratılacak birkaç kıvılcımla alevlere dönüşmesine neden olabilecek bir “olağan dışı süreç” yaşanmakta.
Daha önceleri, Avrupa’da üniversite ve sokak hareketlerinin çok geçmeden Türkiye’ye de sıçradığını hatırlayın.

Haberin Devamı
Atlı develi demokrasi


Bir yandan tezgâhlar, öte yandan gösterilerin “moda” gibi algılanması bu “sosyal/siyasal” ithalatın nedenleridir.
Ancak...
Türkiye deneyimlerle olgunlaştı.
Örneğin...
Hemen yanı başımızdaki Yunanistan’da halk meydanlara, sokaklara döküldü ama Türkiye’de yaprak kımıldamadı.
Hatta...
Dışa açıkça vurulmasa da insanlarımızla “biz Yunanistan gibi ekonomik krize girmedik, durumumuz çok daha iyi” gibi bir “komşuya yukarıdan bakan” psikoloji de oluşmuştu.
Arap mahallesinde olanları da Türkiye’nin demokrasi de en az 60 yıl önde olduğu gerçeği ışığında görmeliyiz.
Demokrasi alfabesinin Arap mahallesinde henüz ilk harfleri istenmekte.
Türkiye AB standartlarında bir demokrasi ve insan hakları çıtasına yükselebilmiş değil ama, değil alfabe, ilk ve ortaöğretimi tamamlamış lisans yapmakta.
Türkiye’nin bu anlamda Arap mahallesiyle örtüşmesi ve mukayese edilmesi düşünülemez bile.
Caddelere, meydanlara Türkiye’de de insan selleri akacak, fakat “seçim kampanyası” için...
Siyasi parti mitingleri için...
Seçim sandıkları kurulacak ve insanlarımızın iradeleri oylarıyla ortaya konacak.
Taşlı sopalı protesto göstericileri ve -bizde liderlere develer kurban edilse de- iktidarın, atlı develi ve kamçılı goy goycuları arasında kavgalarla iktidar oluşturmak ya da “intifada” kopyası çekerek bir yerlere varmak Türkiye için artık düşünülemez.

MEĞER VEDA KONUŞMASINI YAPMIŞ
Defne Joy Foster’i “Yok Böyle Dans”ta elendiği gece TV’de izliyordum.
Acun’un “gelecek programda onun orada olamayacağını” açıklamasından sonra “eyvah” diye mırıldandığımı hatırlıyorum.
Defne’nin “patlama” yapacağını düşünmüştüm.
Çünkü yarışmanın ilk 5 turunda sahnelerde onun bazı “reaksiyoner” tavırlarına tanık olmuştum.
Özellikle yabancı dansçılar biraz çekiniyorlarmış Defne’den...
Ne kadarı gerçek öfke ne kadarı matraktı bilemem.
İşte bu nedenlerle Defne’nin elenince mikrofon uzatıldığında “İşte şimdi maytaplar patlıyor, şenlik başlıyor” demiştim.
Fakat Defne sürpriz yaptı.
Mikrofonda “Acun’a, ekibine, diğer dansçılara, jüriye, salonda alkışlarıyla destek verenlere, SMS’ler göndererek turları geçmesini sağlayan TV izleyicilerine teşekkür etti.”
Sesi sıcacık kalbini yansıtıyordu.
Sonra “Yaşamının çok güzel haftalarını bu programda geçirdiğini, iyi dostluklar kurduğunu, mutlu olduğunu, mutlu ayrılmakta olduğunu” söyledi.
Meğer sadece programa değil yaşama da “veda” konuşmasıymış.
Üzgünüm...
Bir sonraki “Yok Böyle Dans”ta arkadaşların işleri çok zor.
Defne ile o 5 hafta ve öncesinde sadece merhabamız oldu.
Oturup birkaç cümle bile konuşmadık.
Ama...
Onun “deli fişek, yüreği dilinde” kişiliği ile sempati aurası olduğunu hissettim.
Görünmezler evrenine zamansız göçtü.
Allah rahmet eylesin...