Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

BARZANİ, Kuzey Suriye’deki PKK uzantısı PYD’nin hakim olduğu Kürt bölgelerine “ambargo” uyguluyor.
O bölgeyle Kuzey Irak arasında giriş çıkışları kapattı.
Hatta...
Gelen bilgilere göre, yiyecek girişlerine de izin vermiyor.
Elbette silah akışını engellediğini belirtmek bile gereksiz.
Barzani, Türkiye’yle yakınlaşmakta.
Buna “dayanışma” demek erken ama o da uzak değil.
Kuzey Irak ekonomisinde Türkiye firmaları etkin.
Uluslararası hukuk söylemiyle “Türkiye, en fazla öncülüğe mazhar ülke” konumunda.
Kuzey Irak’la enerji alanında -Bağdat’ı- devre dışı bırakarak ve Bağdat hükümetini karşısına almak pahasına işbirliği dikkat çekici boyutlarda.
Türk jetlerinin Kuzey Irak’a sortiler yaparak aynı anda çok sayıda PKK kampını bombala-masına, Barzani’den -daha öncekilerinin aksine- tık yok.
Yani...
Sadece PYD değil, PKK da Türkiye’yle yakınlaşma uğruna iteleniyor.
Bu görüntüler sürer mi?
Nereye kadar?
Barzani bir Kürt lider, PKK ve PYD de Kürt örgütleri.
Kendi tabanında olası rahatsızlıkları daha ne kadar gözardı edebilir?
Dün de belirttim.
İngiltere’nin eski Ankara Büyükelçisi Peter Westmecott “yüzyılın başlarında babamın cetvelle çizdiği sınırlar artık silinmekte. Ortadoğu haritası etnisiteler, dinler ve mezhepler coğrafyalarına göre yeniden çizilecek” diyor.
Şartların Barzani’yi bu yolda ilerlerken önüne engeller koyması, diğer Kürtlerle bütünleşmeye itmesi hiç de zayıf olmayan bir olasılık.
Türkiye’nin bugünkü “Barzani’yle yakınlaşma politikası” akıl yoludur.
Ancak...
“Sürdürülebilir” olması koşuluyla.
Bunun da netameli ve çetin bir süreç olacağı açık gerçektir.

Haberin Devamı

ŞİLE DRAMI
Şile’de kurtarma botu faciasında yaşamlarını kaybedenlere rahmet ve geride kalanlarına başsağlığı dileyerek başlayayım.
Tartışmalar gündemine oturan olayın anatomisine gelince...
1- Kurtarma botunun kaptanı izindeymiş.
Amiri “iznini bırak gel” talimatını vermiş.
Kaptan itiraz edince “gelmeyeceksen istifanı gönder” diye tehdit etmiş.
Söylem “şık” değil.
Ama...
Orada gemi batmakta.
İnsanlar denize dökülmüş ölümle pençeleşiyor.
Böyle bir durumda “değil izinde, hasta yatağında bile olsa kurtarma botunda görevli olan ekip, ‘gelmeyin’ denilse bile, ‘bizim hem görevimiz, hem insanlık gereği’ zihniyetiyle” olay yerine koşmalıydılar.
O nedenle “izinde oldukları halde çağırıldılar” eleştirisini yanlış buluyorum.
2- Buna karşılık, akülerinden biri boş, diğerleri ve “acil aküleri” yarı yarıya boşalmış, takatsiz ve yetersiz enerji kaynağıyla bir kurtarma botu nasıl göreve gönderilir?
Bu durumdaki bir botun kaptanı ve mürettebatı nasıl göreve çağrılır?
Bunun da izahı yok ve olamaz.
Onları “ölüme göndermek” demektir.
“Otomatik pilotun” bozuk olmasının olayda büyük bir rolü yok.
Otomatik pilot daha uzun yol için gerekli aygıttır.
3- Kurtarma botu sahilden ayrılır ayrılmaz motor stop ediyor.
Aydınlanma donanımı devre dışı kalıyor.
Kurtarma botu ile içindeki kaptan ve mürettebatın kendileri kurtarma bekleyecek hale düşüyorlar.
Bu büyük ihmalin ve sorumluluğun (sorumsuzluğun) vebali büyüktür.
4- Kurtarma botundan denize atlayan ve kıyıdaki yığma kayalara kadar yüzen kaptanın fotoğrafı kahır vericiydi.
Parmaklarıyla kayalara tutunmuş yardım bekliyor.
Dakikalarca o halde yaşama tutunma mücadelesi veriyor.
Ne el uzatan var, ne gelen!..
Hani karadan kurtarma personeli?
Onlar yoksa karada yığılıp, fotoğraf çekecek kadar yakında olanlar ne yapıyorlar.
İnsanlık öldü mü?
Bir halat atsalar, kaptan tutunup kayaların üzerine çıkabilecek, canını kurtarabilecekken bunu yapmayanlara, hiç tarzım değil ama bu kez “yuh” demek geliyor içimden.
Yazıklar olsun.
Orada olup da bir halat atacak kadar kıyıya yaklaşmadan taş gibi duranların da ölümlerden “vicdan sorumlusu” olduklarını düşünüyorum.