Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Türkiye’de basın özgürlüğü dünya sıralamasının neresinde?
Bunun cevabı “politikacıların söylemleri” dışında uluslararası sıralamada apaçık verilmekte.
Türkiye dünya ülkeleri arasında 138’inci...
Allamalara pullamalara gerek yok.
“Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (Reporters Without Borders)” 2010 endeksinde objektif ölçütlere göre yapılan incelemenin sonucu işte bu.
Meksika, Fas, Cezayir, İsrail, Ukrayna, Irak, Kamerun ve Bangladeş bile sıralamada Türkiye’nin üstünde.
Türkiye’nin altında ise Rusya, Malezya, Brunai, Honduras, Colombia, Nijerya, Pakistan...
Tam bir “kral çıplak” durumu bu.
Utanç verici...
30 yıl boyunca Hüsnü Mübarek’in demir yumruğu altında olan Mısır, inanır mısınız 127. sırada.
Türkiye’nin 11 kademe üstünde.
Türkiye’nin gölgesindeki KKTC 61. sırada.
Bölgedeki Lübnan 78, Birleşik Arap Emirlikleri 87, Ürdün 120, Katar 121, Oman 124. sıradalar.
Basın özgürlüğü oralarda bile Türkiye’den fazla.
En ağırıma giden de yakın zaman kadar “yamyam olduğunu” söylemiş olan devlet başkanı İdi Amin’in Uganda’sının bile 2010’da 96. sırada yer alması.

YAŞAM KALİTESİNDE 50’NCİ
“Türkiye’nin dünya ekonomileri arasında 17. sırada olması, 20’ler kulübünde söz hakkı” elbette güzel.
Ama...
“Dünya ülkeleri yaşam kalitesi sıralamasında” Türkiye kaçıncı?
Cevap:
Ancak “50’nci...”
O “büyüme, ihracat sıçramaları, döviz rezervleri” Türkiye insanının yaşamına yansımıyor.
En büyük 17. ekonomiye sahip Türkiye, neden “yaşam kalitesi sıralamasında” 50’nci?
Neden basın özgürlüğünde 138’inci?
İşte küresel aynalardaki Türkiye yansıması.
Basın özgürlüğü de “yaşam kalitesini” oluşturan ölçütlerden biri.
Medyadan, sokaktaki insanına kadar bir ülkede “muhalif olmak, muhalefet yapabilmek” özgürlüğü de “çağdaş yaşam kalitesinin” göstergesidir.
Bunun ötesi boş laftır.
AB üyesi olmak ve “ileri demokrasi” profili çizmek iddiasındaki Türkiye özgürlük çıtasını çağdaş düzeye çıkartmalıdır.
İktidara “susmak” değil “istemek” hakkını kullanmalıdır.

Haberin Devamı

BÜYÜKELÇİNİN HADDİ
ABD’nin çiçeği burnunda yeni büyükelçisi Ricciardone “Türkiye’deki basın özgürlüğü sorununu” gündeme taşıdı.
Kıyamet koptu.
İktidarın ses bombaları üzerinde patladı.
“Büyükelçi, Türkiye’nin içişlerine nasıl karışır?
Bunu yapmak ne görevi, ne yetkisi, ne haddidir?”
Gerçekten öyle mi?
Çağımızda artık “özgürlükler” küresel değerdir.
Uluslararası ilgi alanıdır.
Nasıl ki Türkiye daha birkaç hafta önce Mısır halkı sokaklara indiğinde, Mübarek’e “toplumun isteklerine kulak verilmesi” mesajını defalarca vurguladı...
Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve diğer iktidar doruklarından İslam ülkelerine “özgürlüklerin arttırılması” yolunda söylemler tekrarlandı...
Türkiye’ye de başkaları “özgürlükleri” hatırlatabilir.
AB ilerleme raporlarında “Türkiye’de basın özgürlüklerinde yeterince açılım yapılamadığı” her yıl belirtilmiyor mu?
İktidar “size ne, bu sizin işiniz değil” diyor mu?
Ancak...
Burada duyarlı bir sınır vardır.
Hiçbir ülke ya da isterse AB olsun bir uluslararası kuruluş “müstemleke valisi” edası ve üslubuyla yaklaşamaz.
İşte orada hepimiz karşı tavır koyarız.
ABD’nin yeni büyükelçisi böyle bir tavıra girmiş değil.
“Olanları anlayamıyoruz, siz gazetecisiniz, bari siz izah edin” gibi daha özenli bir dil kullanmış.
Bu bakımdan ABD büyükelçisini “günah keçisi” yapmanın, ulusal onur duyarlığını karbonatlayarak, üstüne “diplomatik nezaket şalı” örtülerek dile getirilen eleştiriye karşı mevzi kazmanın yararı yok.
“Yankee go home” mu?
Peki ya Büyükelçi Ricciardone’nin arkasında yer aldığını açıklayan “ABD Dışişleri Sözcüsü?”
Adama kim “go home” diyebilir?
Sözcü zaten ABD başkenti Washington’da kürsüye geçmiş, kendi ülkesinde konuşmuş.
Ona da “erkeksen buraya gel de yüz yüze söyle söyleyeceğini, yüreğin yetiyorsa” mı?