Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

ABD modeli “başkanlık sistemi” mi, yoksa Fransa’daki “yarı başkanlık” mı tartışılıyor.
Bunların ikisi de ayrı ayrı “idare” yapılanmalarını gerektirir.
Yeni anayasalar -hangisi tercih edilmişse- o yapılanmayı yansıtmalıdır.
Oysa ne birincisi, ne ikincisi... Yeni Anayasa varolan “Parlamenter Hükümet” sistemine göre inşa edilmekte.
Garip bir durum bu!
Önce, “başkanlık” ya da “yarı başkanlık” sistemi referanduma sunulmalıdır.
Yeni Anayasa “halkın kararına” göre sistemin yapı taşları yerlerine “doğru” konularak ve özgün mimarisine uyularak inşa edilmelidir.
Laz kalfa işi Anayasa yapılmaz.

Haberin Devamı

TEMEL TAŞI
ANCAK bir kural var ki, ister “başkanlık” ister “yarı başkanlık” ister “Parlamenter hükümet” sistemi olsun yeni Anayasa’nın “temel taşı” için tanım değişmemelidir.
O tanım da şudur:
“Öncelikle bireyleri, onların hak ve özgürlüklerini korumak...”
Devleti yönetmek amacından önce bu gelir.
Eğer ABD örnek alınacaksa bu temel taş üzerinde yükselen yapılanma “başkanlık sistemidir”.
“Özgürlükleri güvence altına almak” Anayasa’nın kutsalıdır.

MUZ CUMHURİYETLERİNDE ‘BAŞKANCILIK...’
BUNA karşılık ABD’den sonra başkanlık sistemi uygulayan Güney Amerika’daki uzantılarına “başkancı sistem” denilmekte.
Bunlar bireyi ve onların haklarını özgürlüklerini güvence altına alan değil, başkanın sınır tanımayan yetkilerini kollayan anayasalarla yönetilirler.
O yüzdendir ki “muz cumhuriyetleri” diye anılmışlardır uzun süre... Anayasaları “tek adam otoritesi” üzerine giydirilmiş tören giysileri gibidir.
Özden yoksundurlar.
Yeni Anayasa, -Erdoğan dâhil tüm isimlerin dışında - başkancı sistem- yaratmamalı.
“Kuvvetler ayrılığı” iktidar hırsı sirayetine karşı korunaklı inşa edilmeli.

İSKOÇ ETEKLİ GAZETECİLER
UNUTULMAZ dışişleri bakanlarımızdan merhum İhsan Sabri Çağlayangil Yalova’daki evinde büyükelçilere bir yemek vermişti. Yemeklerden birinin adı “İskoç etekli levrekti.”
Çok konuşulmuştu.
İskoçya gezimizden sonra levreğin yerini biz aldık.
Hatırlatayım.
‘İskoçya gezimizde, Ertuğrul Özkök, Mehmet Yılmaz ve Galip Yorgancıoğlu ile birlikteydik.
Son geceye hazırlanmak için odalarımıza çıktığımızda yataklarımızın üzerine konulmuş İskoç giysileri bulmuştuk.
İskoç eteği.
Özel çantalı kemer.
Dizlere kadar ponponlu İskoç çorapları.
Onları giydik.
Gayda müziği eşliğinde kaldığımız şatonun mahzenine indik.
Ritüeline göre unutulmaz bir viski tadımı yaptık.
Şömine önünde birbirimize İskoç dilinde “şerefine” mesajı veren “slanciya” diyerek 60 yıllık viskiler yudumladık.
Şatonun önünde kolumuza kartal, şahin gibi avcı kuşlar kondu.
Bunların hepsi fotoğraflandı.
Daha kendi sayfalarımızda basmadan bir baktık ki Nagehan Alçı köşesinde yayımlamış.
Bizi atlatmıştı.
Makaraya da almıştı.’
Etek hikâyesine Dublin’de İrlandalılardan dinlediklerimle devam...
İrlandalılar anlatıyor.
‘İskoçya’ya 3 şey ihraç etmiştik.
1) Viski
2) Bira
3) Erkeklerin giydiği kareli etek (kilt)
...........
Üçüncüsü şakaydı ama İskoçlar ciddiye aldı hâlâ aymadılar, giymeye devam ediyorlar!’
...........
Kıssadan hisse...
Bu eteklerin de bizim üzerimizde duruşu nasıldı?
“Şaka gibi...”

Haberin Devamı

İÇKİ VE MÜZİK KENTİ
DUBLİN 1 milyon 200 bin nüfuslu... 7 bin “pub” var.
70 milyon nüfuslu Türkiye’de bütün içkili mekân sayısı 17 bin...
Dublin ölçüt alınırsa Türkiye’deki içkili mekân sayısı kabaca 490 bin olmalı.
Geçelim bunu...
Afyon’daki içki yasağı haberlerini hiç konuşmuyorum.
Şimdilerde havanın gece 11’e doğru kararmaya başladığı Dublin’de geceler gündüzlerden çok daha canlı ve renkli.
Dublin’in nüfusu “genç” çoğunluklu.
Ellerinde isli arpa biraları dolu Guinness bardaklarıyla pub’lardan sokaklara taşan gençler.
Hepsi keyifli...
Şarkılar söylüyor, dans ediyorlar.
Kızlar süper mini etekleri, çorapsız ayaklarında sandaletlerle o pubdan, bu puba serçeler gibi seke seke koşuşuyorlar.
Sabahın ilk ışıklarına kadar bu koşuşturma sürermiş.
Avrupa’nın diğer şehirlerinde de, özellikle Londra’da bu görüntüler hep aynıdır.
Hele cuma ve cumartesi geceleri daha da yoğunlaşır...
Dublin gezisindeki grubumuzda bir de bar/restoran sahibi arkadaşımız vardı; Teoman Hünal.
Yemekleri harikadır (LA BRİSE). “Gourmet” dedikleri lezzet bilgelerinden biridir.
İçki kültürü 360 derecedir.
Mekânları küresel iyilerle yarışır.
Dublin publarına imrenerek bakıyordu.
Böylesine müşteri akını Türkiye’de hayaldir.
Ona “siz mekân sahipleri çölde artezyenle su çıkarıyorsunuz” dedim.
Acı acı gülümsedi.
Pubların kaldırım masaları da tıklım tıklım...
Belediyenin tek müdahalesi “çizilen sınırların” aşılmaması!..

Haberin Devamı

DÜNYANIN 3. KÜTÜPHANESİ
İRLANDA başkenti Dublin “Avrupa Edebiyat Kenti” seçilmiş.
George Bernard Shaw, James Joyce, Samuel Becket, Oscar Wilde, “Drakula” romanının yazarı Bram Stoker İrlandalı.
Onların yasamış oldukları evler de ziyaretçilere açık.
Trinity Üniversitesi’ndeki muhteşem kütüphane dünyanın ilk 3’ü arasında.
1000-2000 yıllık el yazması kitaplar birer hazine.
Yekpare salonun mimarisi görsel şölen...
İki sıra yazarların büstleri arasında yürürken kendimi saygı geçidi yapıyormuş gibi hissettim.
............
Dublin bir müzik şehri de...
Ünlü müzisyenlerinin yanı sıra halkta da müzik tutku halinde.
Sokaklarında, publarında yerel şarkılar yankılanmakta.
Neşeli, sevecen, konuşkan insanlar.
Özgün viskileri ve ünlü birası Pazar Kahvesi’nde olacak.