Başbakan Tayyip Erdoğanın, son günlerde, "kamusal alanlara başı örtülü girmek" konusuna kilitlenmesi, bana Demirelin söylemini anımsattı.Bu konudaki yasa, Çankayadan geri döndüğünde, siyaset iklimi normallerinde kalan ve AKP milletvekillerine de "ortamı gerecek konuşmalardan kaçınmaları" için sağduyu uyarısında bulunan Başbakan Erdoğan, aradan epeyce bir süre geçtikten sonra neden birdenbire bir "başörtü fırtınası" taşıyor takvime?Bazı siyaset analistlerine göre, "Kamuoyu araştırmaları, AKPnin başörtü ve İHLler için bekleneni verememesi nedeniyle inişe geçtiğini gösteriyor... Erdoğan, bu imajı onarmak istiyor." Süleyman Demirelin, yaşam imbiğinden süzülmüş "siyaset söylemleri" vardır. Yıllar önce, "herkesin hanımefendisine özen göstererek siyaset yapacaksın, yoksa siyaset, rayından çıkabilir" demişti. Böyle nedenler de olabilir. Fakat...Demirelin "siyaset klasiği" gözlemi de dikkatlerden uzak tutulmasın.NATO Zirvesinde, Cumhurbaşkanı Sezer tarafından "eşsiz davetin" - amacı elbette bu değil ama - siyasete "psikolojik" etkisi hissediliyor.Oysa...Sözgelişi... Başbakan da herkes gibi eşiyle çağrılsa ve davetiyelerin "smokin, frak," gibi kayıtları yanına, "TBMM kıyafet kuralları geçerlidir" sözcükleri yer alsa, bu durumda "gitmemek, Emine Erdoğanın kendi tercihi" haline gelebilirdi.Sonuç değişmez ama izahı farklı olurdu."Çağırılmamak" başka, "çağırıldığı halde davet kurallarını içselleştirmediği için gitmemek" başka.Belki böylece ortam böylesine gerilmezdi.Öte yandan... Erdoğanın kendi tabanına "ortak tavır çağrısı," onun görüşünü paylaşmayan kesimin kamuoyunda da tansiyonu yükseltiyor.Bundan ulusça yarar üretemeyiz. Empati Başbakan Erdoğanın vurguladığı "kamusal alan" tanımına gelince...Profesör Teziçin anlatımını özetle yansıtayım: "Kamusal alan" bir coğrafya alanı değildir. Çankaya Köşkü de olabilir. Mahkeme de... Yol da...Çünkü "kamusal alan, işlevseldir."Sözgelişi...Cumhurbaşkanı, giysi kurallarının geçerli olduğu daveti, Çankaya Köşkünde ya da Dolmabahçe Sarayında değil de Çırağan Otelinde veriyorsa, orası, davet süresince ve davet işlevine göre "kamusal" olur.Üniversiteler için, Anayasa Mahkemesinin açık kararı var.Ya mahkemeler, hastaneler, devlet daireleri?Bunlar için de "işlevsellik" kuralı geçerli...Başörtülü tanığı, hastayı ya da vergi mükellefini elbette mahkemeler, hastaneler, vergi daireleri içeri almamazlık edemez.Ancak, başörtüsü "dinsel simge" gibi kullanılıyorsa, "diğerleri üzerinde baskı yaratabileceği" gerekçesiyle, kabul edilmeyebilir.Fransız Danıştayı, bu bağlamda "ostentatoire" sözcüğünü "ölçüt" olarak getirdi. Yani "gösterişli" olmak. Farklılık...Türkiyede yıllardır, başörtüsü bağlama şeklinin giderek bazı kesimlerde, boynu kapayacak ve baş altında bir ikinci başlıkla kullanılır olması, farklılık kapsamında...AİHM de bu deyimi kullanıyor.Anayasa Mahkemesi ise kamusal alanda başörtüsünü, kıyafet devrimi maddelerini, Anayasanın devletin şekli Cumhuriyet gibi "değiştirilmez" hükmü olan "laiklik" maddesi ile ayrılmaz bütün içinde kaynaştırarak yasakladığı için, artık, yeni yasal ve anayasal düzenlemeler de - pratikte - olası görünmüyor.Üstelik, Anayasanın yeni değişen 90. maddesi, Uluslararası Hukuku, iç hukukun üstünde kabul ediyor. Anayasa ve yasalar AİHM kararına aykırı olamaz.Ve nihayet AİHMnin deyimi, kilometre taşı olabilir.AB, "egemen görüntüsü tesettür olan" bir Türkiyeyi, genel yapısı için "ostentatoire" görmemeli."Örtünme abartmaları ve uygulamaları" ileride Türkiyeye başağrısı olacak yaygınlığa taşınmamalı. Türkiyenin karşısında yeni bir "kriter" oluşmamalı. g.civaoglu@milliyet.com.tr Kamusal alan