Bugün Milli Güvenlik Kurulu toplanıyor.
Gündemi "terörün turizme tehdidi..."
Ama...
Gündemde, bir de diğer konular maddesi var. O maddeye dayanarak, FP milletvekili Merve S. Kavakçı'nın Meclis'e başörtüsüyle girme sorunu - büyük olasılıkla - görüşmeye açılacak.
Herhalde... Ecevit'ten sonra...
Konunun diğer etkin kanallarla da, FP yönetimine iletilmesi beklenebilir.
Örneğin...
Cumhurbaşkanı Demirel, çok eski dostu olan FP'nin ılımlı ve sağduyulu Başkanı, Recai Kutan'la bir iletişim kurabilir.
Kutan, bunalımı aşacak bir formül için katkıda bulunabilir.
Buna karşın...
Konunun, MGK bildirisinde açık bir madde halinde yer alma olasılığı çok az.
Öyle olsa bile, Anayasa ve yasaların gereğinin yapılmasına göndermeyle yetinilir.
Gerçek
Önce sosyal gerçek...
Kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki,
milletimizin yüzde 70'i başörtüsünü destekliyor.
Zaten, kim karşı ki?
Hepimizin evlerinde
Kuran okuyan, başı örtülü, saygın aile büyüğümüz hanımefendiler vardır.
Karşı olduğumuz uygulama,
başörtüsünün tarikat simgesi yapılması, dinin siyaset için sömürülmesi, cihad bayrağı gibi kullanılması, konunun hukukla çatışır alanlara kaydırılması ve bundan çıkar umulmasıdır. Ve hukuk
Yasal durumu ise şöyle özetleyebiliriz...
Özal döneminde, Anayasa Mahkemesi "öğrencilerin üniversitelere, başlarını ve boyunlarını örterek girebilecekleri" yolunda yasa değişikliklerini iptal etmişti.
İptal davasını, dönemin
Cumhurbaşkanı Kenan Evren açmıştı.
İptal kararı gerekçesinden şu birkaç satırı yansıtalım:
"Çağdaş bir görüntü taşımayan başörtüsü..... Bir ayrıcalıktan öte de bir ayırım aracı niteliğindedir. ........... Giderek yaygınlaşması, cumhuriyet, devrim ve laiklik ilkesi yönünden sakıncalara da açıktır.
Demokrasiden yararlanarak laikliğe karşı çıkışlar için, din özgürlüğünün kötüye kullanılmasıdır."
Bir yıl sonra, gene
Özal döneminde, yeni bir yasa daha getirildi.
O yasada
"kanunların yasakladığı durumlar hariç, kıyafetin serbest olduğu" öngörülmekteydi.
CHP, bu madde için de
Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açtı.
Ancak
Anayasa Mahkemesi iptal davasını reddetti.
Gerekçesi,
"daha önceki iptal kararı geçerlidir. Bu yasa maddesini de kapsamaktadır" yolundaydı.
İşte bu kararlar doğrultusunda,
YÖK ve
diğer kamu kurumları, başörtülü görüntüleri yıllardır geri çeviriyorlar.
Ayrıca...
1982 tarihli "kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin kılık ve kıyafetine dair yönetmelik" de yürürlüktedir.
Buna göre, kadınların giysileri şöyle tanımlanıyor:
"Elbiseler temiz, düzgün, ütülü, sade; ayakkabılar veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı; görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış, tırnaklar normal kesilmiş olur."Böylece...
Kanun koyucunun, kamu kurumlarında kadınların giyimi konusundaki amacı daha da açılmış oluyur.
Evet... Ama
Buna karşın...
Milletvekilinin memur olmadığı öne sürülebilir.
Ayrıca...
TBMM İçtüzüğü, kadın milletvekillerinin görüntülerini düzenlerken sadece
tayyör giyerler" ifadesiyle yetinmekte.
Başının açık ya da kapalı olması bağlamında bir hüküm koymuş değil.
Bunlar da birer görüş.
Fakat...
Kamu kuruluşlarında çalışanların görüntüleri düzenlenirken,
seçilmişlerin farklı olmaları gibi bir çifte standart yanlış olmaz mı? Seçilmişler de kamu görevi yapıyorlar.
Öte yandan...
İçtüzük, erkeklerin de kravat takmalarını istemekle yetiniyor.
"Başlarının açık veya kapalı olması öngörülmemiş". Sonuç...
Ortada
Anayasa ve
yasalar var.
Keşke gene kimileri tembel davranmasaydı da
İçtüzüğü Anayasa Mahkemesi'ne götürseydi.
Bu tartışmalar olmasaydı.
Ve keşke
Merve S. Kavakçı, bundan 12 yıl önce Zehra'nın gösterdiği sağduyuyu tekrarlasa.
12 yıl önce yazdığım Zehra'nın öyküsü yarınki yazımda.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr