Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Belgesel tadında bir “suikast” iddiasından “mağdur” siyaset rantı sağlamak olayını yansıtayım.
Paris, 1959 yılı... 15 Ekim’i 16’ya bağlayan gece, politikacıların, gazetecilerin uğrak yeri Brasserie Lipp’te birkaç kadeh içtikten sonra Nievre senatörü ve Sosyalist Parti’nin tepesindeki François Mitterrand otomobiliyle evine doğru yol almaktadır.
Bir başka araba tarafından takip edildiğini anlar ve emin olmak için Observatoire caddesine geldiğinde yavaşlar, durur. Bakalım arkadaki araba geçip gidecek midir?
Ancak hiç ummadığı bir şey olur; arkasındaki araba yanından geçerken içinden birkaç el ateş edilir. Mitterrand isabet almaz, kurşunlar kendi arabasına saplanır.
Ateş edenin otomobili de hızla uzaklaşır. (Olaydan sonra Mitterrand’ın anlatımı böyle.)
Manşetlerde, ekranlarda, siyaset kulislerinde hep bu sansasyonel haber...
“Kapitalizmin derin ve karanlık güçleri, halktan yana sosyalist hareketi yok etmek için tezgâh kurdular... Hedefte François Mitterrand (!..)”

Cilalı imaj
Kamuoyundaki tepki Mitterrand’ı cilalar...

Bir suikast anatomisi

Farklı bir Mitterrand imajı çizilmektedir.
O artık halka sahip çıktığı ve düzeni değiştireceği için hedef alınan bir kahramandır.
Ne var ki olayda tuhaflıklar vardır.
Olay, bir yerleri sarkan, gerçekliği üzerine soru işaretleri düşen bir iddiaya dönüşür kısa sürede.
Nasıl desem?
Kâğıt parçasındaki selüloza, polisin baskın yaptığı askerlerin arabalarında bulunan patateslere, soğanlara dönüşmesi gibi gülümseten durumlar.
Çok geçmeden François Mitterrand’a suikast hazırlığı iddiası siyasetin ve medyanın mizah malzemesine dönüşür.
21 Ekim’de Rivarol gazetesi, eski direnişçi ve Gaullist milletvekili, aşırı sağcı Robert Pesquet’nin, bu başarıya ulaşamayan suikast girişiminin “beyni” olduğunu yazar. Ama asıl ilginci “bu suikast girişiminin bizzat François Mitterrand tarafından ısmarlandığını” iddia etmesidir.
Sonuçta Robert Pesquet, olaydaki tetikçi Abel Dahuron ve Robert Pesquet ile ilişkisini gizlediği için dokunulmazlığı kaldırılan François Mitterrand için yargılama süreci başlar.

Patates - soğan
François Mitterrand’ın dokunulmazlığının Senato tarafından derhal kaldırıldığına işaret edeyim.
Bizde ise “en ağır, en yüz kızartıcı” suç dosyaları olan milletvekillerinin bile dokunulmazlıkları sürüyor.
Son dosya rakamı 516...
Türkiye’de işte görüyorsunuz herkese dokunuluyor generallere, amirallere de adaletin eli uzanıyor ama sadece seçilmişler “tabu” statüsünde.
Demokrasinin, normalleşmenin üzerindeki bu ağırlık mutlaka atılmalıdır.
Şu “suikast” konusuna dönelim.
Bülent Arınç’ın “patates, soğan” çuvallamasına uzanan süreci “vahimdir” diye çırpınarak “ciddiyet coğrafyasına” çekme gayretlerini izlerken “François Mitterrand” öyküsünü hatırladım.

Mühim adam olmak
“Ben mühim adamım, beni hedef alıyorlar” havasını basarak oy rantına oynayan François Mitterrand ilginç bir örnek...
Soruşturma sürüyor, hiç temenni etmem ama bir ihtimal gerçekten Arınç’a suikast hazırlığı ortaya çıkabilir...
Böyle bir eylemi yapanların kazançları ne olabilir ki?
Sadece menfur bir saldırının failleri olarak lanetlenirler.
Ayrıca, Arınç’ın partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy kazandırılır.
Peki bu “suikast hazırlığı” iddiasının Arınç’a ve partisine oy getirisi oldu mu?
“Patates, soğan çuvallaması” olmasaydı belki...
Arınç’ın da kendi partisinde fiyakası “tavan” yapardı.
Ama...
Basılan askerler aşçı, elektrikçi; yakalanan malzemeler soğan, patates çıkınca iddialara rutubet girdi, tam sulanmasa da ıslandı.
Peki ya kozmik odada araştırma yapan hâkime ve savcıya zarflar içinde gönderilen 8’er mermi?
Burası Türkiye...
Her şey olabilir...
Ama “vahim” diye nitelenen iddialara rutubet girdiği için “soğan - patates olmadı, mermi gönderelim durumları mı” kara mizahı yapılıyor.
Sahi...
Bu olayda neden en çok konuşan Bülent Arınç oluyor?
Bakın...
İçişleri Bakanı olarak sesi en çok duyulması gereken Beşir Atalay ekranlarda, manşetlerde mi?