Hafta sonu tatil parantezlerini sürdürüyorum... Bodrum Yarımadası’nın paparazzi ilgi coğrafyası dışındaki güney kıyılarında, sade bir sahil lokantasındayız. Sanatın, diplomasinin ünleri sınır dışında da olanlardan bir grup.
İçlerinden biri, şef Gürer Aykal’a “Bu haftaki ........’da güzel bir fotoğrafın var” dedi.
Aykal, o her zamanki sakin haliyle, soran gözlerle ve yumuşacık bir sesle sordu:
“..... mu, o ne?”
Öylesine doğal ve içtendi ki... Türkiye’nin en çok satan ya da satanlarından biri olan ve özellikle cemiyet yaşamına ilgi duyanların bildikleri dergiden haberi yoktu.
Aynı türde diğer haftalıkların, aylıkların da isimlerini bilmiyor.
O apayrı bir dünyada. Bu vesileyle Gürer Aykal’ın iyi keman çaldığını...
Konservatuvarı bitirip İngiltere ve İtalya’da eğitim aldıktan sonra şefliğe geçtiğini öğrendim. “Görmek ve görünmek (to see and to seem)” dünyalılarından değil. Onun gibi olanların gezegeni tertemiz ve saf sanat...
ÖRSAN VE ÖRSAN
Mehmet Aslantuğ da yarımadanın güney tarafını sevenlerden. Yelkenli teknesi ve yarımadanın güney sahillerindeki daha sakin koylarda ailesiyle, dostlarıyla doğanın tadını çıkarıyor. Bu sahiller için bir senaryo yazdı. Tamamladı sayılır.
Yörenin öykülerini, efsanelerini, insanla doğayı harmanlayan senaryonun çekimini yapacak. Önümüzdeki iki yıl da yaz kış buralarda olacak. Belki Arzum Onan da heykel çalışmalarını bu kıyılarda sürdürür. Yarımadanın sakin kıyılarında bir baktım Keremcem de var. Kafa dinliyordu. Muğlalıymış. Yani bu yörenin çocuğu.
Merhum Örsan’ın oğlu Doç. Örsan Öymen de zaten burada doğdu ve büyüdü sayılır. 48 saat boyunca tek siyaset konuşmasını onunla yaptık. Püfür püfür rüzgârda salınan begonvillerin altında koyu mavi sulara bakarak, bu kendimize eziyet Allah’tan uzun sürmedi.
Arkadaşım Örsan’ın oğlu Örsan için bir anekdotunu yansıtayım:
Oğul Örsan liseyi yeni bitirmiştir. Eşi Gisela ve baba Örsan onu ABD’ye mühendislik eğitimi için göndermeye karar vermişlerdir. Oğul Örsan akşam yemeğe geldiğinde huzursuzdur.
Ağzından baklayı çıkarır. “Beni Amerika’ya göndermek istiyorsunuz ama ODTÜ’nün felsefe bölümünü kazandım, kaydımı bugün yaptırdım.”
Soran gözlerle tepkiyi araştırır. Fakat babası hiç oralı değildir. Keyifle yemeğini yemekte, birasını yudumlamaktadır.
Dakikalar geçer.
Nihayet Baba Örsan, Oğul Örsan’a görüşünü bildirir:
“Seni Amerika’ya gönderseydik, eğitim paran için biz aç kalacaktık. Şimdi sen felsefeyi oku, filozof ol. Sen aç kalacaksın, biz ise yemeğimizi yemeye devam edeceğiz.” Sonra dudaklarını büzüp gülümseyerek muzip bakışıyla oğlunu kucaklar.
Oğul Örsan felsefe doçenti oldu. Karnı tok, keyfi yerinde. CHP Parti Meclisi’ne seçilen en genç üyelerden biriydi. CHP tarikatının şifasız üyeleri olan tüm Öymen bireyleri gibi o da “N’olacak bu CHP’nin hali?” korosunun solistlerinden.
KUZEYE YOLCULUKBodrum’da yeni bir konsepti gene Emre Kunt başlattı.
Yarımadaya kışın da gelmek isteyenler için kentin merkezinde “Residence” türü binalar yapacak. Gündoğan, Yalıkavak, Göltürkbükü gibi uzak yerlerde villaları olanlar bu yeni konsepte sıcak baktılar. Paparazzi ilgi coğrafyasının hareketli Kuzey sahilleriyle sakin Güney sahilleri arasında, kış aylarında da gelinebilecek uzlaşma sunan bir yeşil hat gibi.
Aslında... Çok da kategorik bakmamak gerek. Her iki yakanın özellikleri var... Her yaz yarımadanın öte yanına da birkaç kez giderim. Sevdiğimiz dost bir çiftin daveti nedeniyle pazar gecesi o kontenjandan birini kullandık. Mandal’ın ününü geçen yıldan beri dinliyor, gazetelerde okuyordum. Emre Kunt gerçekten gene güzel, gene farklı bir mimari ve konsept yaratmış. Oteli, villaları, iskelesi “sade, şık” tanımıyla örtüşüyor.
Restoranında yemekler lezzetli, servis iyiydi. Selmin Çapa yönetiminde başka türlüsü olamazdı.
............................
Siyaset yarın...