SAHİCİSİ varken, taklidine neden oy verilsin?.. Sefa Sirmen’in CHP Kocaeli belediye başkan adayı olarak “her mahalleye bir Kuran kursu” vaadi işte budur.
CHP, “çakma” AKP olamaz.
Ne o yani... CHP tam seçim öncesinde “hidayete erdi” diye düşünecek ve Kocaeli’nin cami cemaati Sefa Sirmen’e mi oy verecektir?
Tam seçim öncesi “birkaç çarşaflı ve türbanlı kadına Deniz Baykal rozet takıp onları CHP’ye kaydettirdi” diye örtünen nüfus oyları AKP’den kopacak mıdır?
Liderlerinin eşleri ve yönetimde olanların neredeyse tümünün eşleri örtülü AKP dururken neden CHP?
Evet... Türkiye’de örtünmek, sosyolojik gerçektir. Siyasi partilerin de bunu “sosyopolitik” pencereden görmeleri doğaldır. Ama... Seçimlere sadece birkaç ay kala CHP, o pencereyi açarsa, inandırıcı olmaz. “Daha önceleri nerelerdeydiniz?” dedirtir. Ayrıca... Bu oyların kendi cemaatleri tarafından yönlendirildiği bilinmiyor mu?
İçki servisli Kuran kursu
SEFA Sirmen, “her mahallede Kuran kursları da olan evleri” bir proje olarak vaat ediyor.
AKP’nin o konuda her mahallede örgütlenmesi var. Hele önceki gece Haber Türk’te çok sıkıştığında “Neden olmasın... İstek olursa o evlerde içki servisi de yaparız” deyince “Tamam. Bu vaat de iki seksen yattı” diye düşündüm.
AKP, “CHP’nin mahalle evlerinde hem Kuran kursu, hem içki servisi. Müslümanlıkları bu kadar” diye birkaç video bant göstersin, yeter.
Tıpkı Baykal’ın CHP’li yaptığı çarşaflı kadınların rozetlerini iade etmesi gibi geri tepen siyaset silahı...
Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” söyleminin tam yeri.
AHMEDİNECAD’LARA KAPI
BÖYLE, kara çarşaflılara rozet ve her mahalleye Kuran Kursu gibi saçmasapan açılımlar yerine CHP, Türkiye’nin “Nereye sürükleniyoruz?” kaygısındaki çoğunluğuna odaklanan “samimi” bir politika uygulanmalıdır.
Aksi halde bakın ne olur?
AKP’ye asla oy vermeyecek olanlar, bu kez CHP’ye oy vermeyi de içlerine sindiremezler.
Sandık başına ayakları gitmez.
Bunların bir bölümü de “CHP sandıkta iyi bir dayak yese de, artık yönetim değişse” der.
Oysa... Son CHP Grup Toplantısı’nda “Ulusal gururunu, Türk subaylarının başına Amerikalılar Kuzey Irak’ta çuval geçirirken neden gösteremedin?” diye seslenirken ve başka dramatik örnekler sıralarken Deniz Baykal, nasıl da güzel konuşmuştu.
CHP’ye puanlar kazandırmıştı.
Çünkü... Sahiciydi.
Çarşaflılara rozet takmakla, her mahallede içki servisli Kuran kurslarıyla CHP bir yere varamaz ama AKP’ye ve AKP içinde ileride bugünkü yönetimi bile uzlaşmacı bulacak Ahmedinecad’lara öyle bir kapı aralamıştır ki...
ADRESİNİ YİTİREN ‘VEFA’
GAZETECİLİĞE başladığım ilk yıllardan arkadaşım Hıncal Uluç, tüm kaygılarımızı geride bırakarak döndü.
Onun yazısında TRT’nin değil, televizyonunun 41. kuruluş yıldönümü gecesini okudum. Deneme yayınlarından itibaren çalıştığımız Türkiye’nin bu ilk televizyonunda katkısı bulunanların -genellikle- çağrılı olmaması doğal.
“Vefa” ne yazık ki çoğu kez İstanbul’un bir semti olarak vardır.
Bu anlamda GS’nin ve Milli Takım’ın unutulmaz kalecisi, babamın İş Bankası’ndan arkadaşı Ulvi Yenal’dan dinlediğim bir anısını yansıtayım...
Ulvi Yenal, Emekli Sandığı Genel Müdürü’yken Hilton projesinin fikir babasıdır. Yabancı sermayeyi ve işletici Hilton’u o bulmuştur. Projeyi sürdürmüştür.
Ne yazık ki, Hilton’un açılışına davetli değilmiş.
Ne kurdele kesimine, ne açılış kokteyline...
“Töreni uzaktan, halkın içinde seyrettim” demişti.
Kim bilir daha böyle nice “vefa(!!)” örneği var.
Hıncal’ın yazdığına göre, ne TRT’nin ilk Genel Müdürü Adnan Öztırak’tan, ne televizyon ilk Daire Başkanı Mahmut Tali Öngören’den görüntüler ve anılar yansıtılmış. TRT’ye çağ atlatan İsmail Cem de ıskalanmış.
Televizyonun deneme yayınlarından itibaren ilk siyasi programlarında Teoman Erel’le ikimiz dönüşümlü olarak ekrandaydık. Yapımcımız Melih Aşık’tı.
Öztırak, Öngören, Cem ve bu kuruma önemli katkılarda bulunan ve artık aramızda bulunmayan ya da yaşayan ama anılmayan nice yöneticiler “yok” hükmündeyseler, bizlerin de olmaması haydi haydi normal. Çınar, köklerini inkâr edemez.