Anlatayım...Başbakan Erdoğanın Paris gezisini değerlendirmek bağlamında katkısı olabilir.Turgut Özal, başbakanlık yıllarında EDUnun "Avrupa Demokratlar Birliği" Berlin toplantısına katılmıştı.Ertuğrul Özkök ve Yalçın Doğanla birlikte bu geziyi izliyorduk.Toplantılar bitmiş, yazılarımızı gazetelerimize geçmiştik.Berlin yakınlarındaki, "Yahudilerin fırınlarda yakıldıkları toplama kampına" gidecektik.Özalın danışmanı arkadaşımız Büyükelçi Cem Dunaya pek de umutlu olmadan bir girişimde bulunduk; "Chiracla görüşmemizi sağlamak için aracı olabilir miydi?" Burnundan kıl aldırmayan Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chiracın "görüşmek için saatlerce beklediği (!!!) 3 Türk gazeteciden biriyim..." Sonra... insanlığın yüz karası o kampa yollandık.Dönüşümüzde bir baktık ki, Duna, alı al, moru mor bizi arıyor. Nerede olduğumuzu öğrenince, "bizleri de fırına atmak" istemişti belki."Neredesiniz yahu? İki saattir yoksunuz. Hadi Chiraca gidiyorsunuz" dedi.Meğer Chirac, daha önce Dunanın ricası üzerine iki saat önce toplantıdan çıkmış, lobide ona "Nerede Türkler?" diye sormuş.Ama... Biz yokuz ki!Birileri "Güvenliğe takılmış olabilirler" diye izahlarda bulunmuş.Chirac, olgunlukla, "Sorun değil, geldiklerinde de konuşurum" gibi -şaşırtıcı - laflar etmiş.Bizi bir salonda kabul etti.Gecikme için özür diledik. Durumu anlattık.Gülümseyerek dinledi. "Türkiye için daima iyi duygular taşırım" dedi. Güzel bir mülakat oldu.Türkiye - Fransa ilişkileri için onun "akılcı ve iyi yaklaşımları," gazetelerimizin manşetlerinde yer aldı. Bizleri fırında yakmak Chiracın Türkiye sempatisi, bazı Türklerle özel dostluk ilişkilerine dayanır.Aralık sonlarında Türkiyeyle müzakerelerin başlaması kararı için Fransanın tavrını da tek başına o belirleyecektir. Merkez ve sağ partilerde, hatta sosyal demokrat kesimdeki olumsuz seslere karşın, Schröderin de söylediği gibi "Chirac kararlıdır. Bu kararlılığını tüm Türkiye karşıtlarının üstüne çıkarak FRANSA TAVRIna dönüştürebilecek güçlü kişiliktir."1980 öncesinde o yılların Cumhurbaşkanı Valery Giscard dEstaing de, hiç hazır olmadığı halde, - Karamanlis ailesiyle dostluğu nedeniyle - Yunanistanı AB üyeliğine taşımadı mı?Chirac da, Türkiyenin "vitrinde yer almaya meraklı olmayan" şansıdır. Tek kişinin önemi Chirac, Erdoğanla konuşması bağlamında 3 mesaj verdi:1- Türkiyeye... "ABye tam üyeliğiniz için görüşmelerin başlamasına karşı değiliz. Ama... Aceleci görünmeyin. Kamuoylarını dalgalandırmayın."2- AB Komisyonuna... "Karar açıklamak için Komisyon raporunu bekliyoruz. Komisyon raporu, zaten alınmış bir kararın - arkadan gelen islimi - olmayacak..."3- Fransa kamuoyuna... "Müzakerelerin başlayacak olması halinde bu, Türkiyenin ABye hemen üye olacağı anlamına gelmeyecek. Görüşmeler çok uzun süre alacak."Görülüyor ki, Chirac, bilinçli ve her boşluğu dolduran bir tavır dokusu ortaya koymuş bulunuyor.Gerçekten AB ile görüşmeler Mart 2005te başlasa da en az 7 yıl sürecek. Görüşmeler tamamlanınca "Üyelik Senedi" - Hırvatistan dahil - 28 üye ülkenin parlamentolarında onaya sunulacak ki bu, genelde 1,5 yıl alıyor...2014, Türkiyenin - optimum ve gerçekçi - üyelik yılı gibi görünüyor.Yeter ki...Büyük yanlışlar yapılmasın. Ankara rehavete girmesin.Örneğin...TCK değişikliği ve Ruhban Okulu sorunu çözümü için temmuz ayı öngörülmüştü.AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verheugen de temmuz sonunda Türkiyeye gelecek, olumlu izlenimlerini, AB Dışişleri bakanlarının eylül toplantısına sunacaktı.Ama bu takvimi Ankara gerçekleştiremedi.Verheugenin gezisi eylüle kaldı...Dışişleri bakanları toplantısı şansı ıskalandı.5 Ekim İlerleme Raporu için bir referans şansı kaçırıldı.Böyle hataların yoğunlaşmaması gerekir. g.civaoglu@milliyet.com.tr 3 Mesaj