Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kriz patladığından bu yana, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ı "tek kelime" konuşmadılar...
Ama... ABD Başkanı Bush, Ecevit'i telefonla arayarak "destek güvencesi" verdi.
Ayrıca yoruma gerek var mı?
Ama... Son krizin faturasını da sadece Sezer ve Ecevit'e çıkararak izah etmek "insafsızlık" ve "yüzeysellik" olur.
Japonya krizi, İmparator'la Başbakan birbirlerine girdiği için mi patlamıştı?
Rusya krizi sırasında, haddine mi düşmüştü ki dönemin Başbakan'ı Cumhurbaşkanı Yeltsin'le tartışmaya girebilsin?
Herhalde, Uzakdoğu kaplanlarındaki ekonomik depremler de, "Devlet Başkanları ile Başbakanların kapışmalarıyla" izah edilemez.
O krizler, hatalı ekonomi politikalar nedeniyle patlak vermiştir.
Türkiye'ye dönelim...
Sezer ve Ecevit'in bu krizde hiç mi izleri yok?
Var elbette.
Sezer'in MGK'da, Ecevit'in Çankaya çıkışında ses titreşimleri, Türkiye'nin üstüne gümbür gümbür çöken çığı hareketlendirmiştir.
Fakat... Bu olmasa da çığ, başka nedenlerle üstümüze gelecekti.
Çünkü... Birikim uzun sürede oluşmuştu, zaten harekete geçmek üzereydi.

İstikrar programını yapan teknogratlar, daha ilk adımı hatalı atmışlardı.
Dalgalı kur sistemi yerine; "Sepete bağlanmış kur programını" açıklamışlardı.
Her ay TL'nin değeri yüzde 0.9 oranında düşürülecekti.
Emir - komuta düzeninde, "uygun adım marş marş kur programıyla serbest piyasa ekonomisi" çelişkili bir uygulamaydı.
Tabi, zamanla ithalat tırmandı... İhracat yerinde saydı.
TL, sürekli değer kaybediyor ve makas açılıyordu.
Kapalı kapılar ardındaki konuşmalarda IMF, ekonomi bürokratlarını sürekli uyarıyordu... Geçen yıllardan da birikimle "yüzde 35 - 40 oranında devalüasyon gereğini" vurguluyordu.
Buna karşılık... Bizim ekonomi bürokratları, "Nisan'a kadar enflasyonun düşürüleceğini, makasın daralacağını" söylüyorlardı.
Ve... Pazartesi günü devletin zirvesinde patlayan tartışmayla çığ, tepemize inmek üzere hareketlendi.
Bu da yetmedi.
Bürokrasi, IMF'nin "artık dalgalı kur sistemine geçin" dediği Pazartesi gecesi, dahiyane(!) bir formül geliştirdi.
"Devlet bankalarının, kendilerine repo edilmiş paraları özel bankalara geri vermemesini" kararlaştırdı...
Böylece, "dövize talebin frenleneceğini(!)" düşünmüşlerdi.
Bu da emir ve komutalı serbest ekonomiydi(!)
Ve bankalar sistemi de bir çığ gibi indi...

Ne ilginçtir ki... O yanlış politikalar, aylardır "çok doğru, arkasındayız" diye övgüyle destekleniyordu.
Ama... Şimdi ekonominin yanlış yola çığ yığarak kendine açtığı doğru yola karşın, ayağa kalkılıyor. Programdan destek çekiliyor.
Bu tavırlar, ekonomik değil duygusal nedenlerden kaynaklanıyor.
Çünkü... Herkes aldatılmışlığa tepkili... Söylemlere güvensiz.
Ankara'da bu kurmaylarla ve ekonominin başındaki Recep Önal'la devam edilemeyeceğinin, toplumun yeniden güven kazanması için bir vitrin değişikliğinin şart olduğu, nihayet görülmekte.
Aslında... Belki Toskay ve Oral'ın sağduyulu, akılcı çabalarına rağmen siyasi sorumluluğu olan Hükümet'in de sorgulanması gerekir.
Ama... Şu aşamada Türkiye, bir de Hükümet krizini taşıyamaz.
O nedenle... Hiç değilse, "birinci sınıf çözümler için birinci sınıf vitrin" çizilmelidir. Görüntü tazelenmelidir.
Ayrıca... Eğer zirvede söylemler ve eylemler özenli olmazsa, güven ortamı oluşmazsa, hiç unutmayalım ki, başka büyük çığlar harekete geçebilir.
Üstümüze yığılarak Türkiye'yi gömebilir.
Şimdi gözler, Cumhurbaşkanı Sezer'dedir.
Bush'un Ecevit'e telefonu, Türkiye Cumhurbaşkanı'yla Başbakan'ı arasında özlemi duyulan dayanışmaya bir örnek oluşturmalı.