İstiridye kabukları aralığından içeriye kum tanesi düşer. İstiridye onu sabırla, sevgiyle, özenle, kalbinin özsuyuyla sararak "inci" haline getirir. "Dostluk" budur. Gazeteci için en zor olan şey, kendi iç dünyasının kuytularında tuttuğu incileri sözcüklerle çizme olasılığıdır.
Bazı durumlar olur ki... Göreviniz gereği o olasılığın duyarlı sularında yazmaktan uzak kalamazsınız.
Derviş’in rotasını, YTP’den CHP’ye çevirmesi ile oluşmaya başlayan coğrafya da öyle.
Önce Derviş’in tercihi.
Bu bağlamda iki görüş var.
1- Derviş, YTP’yi Baykal’la ittifak arayışına götüremedi... Ama "YTP’de olabilirim" işaretleri çakarak, Baykal’ı çağrı yapmaya zorladı. Şimdi de Cem’e aynı şeyi yaptırtacak. Geçiniz bir kalem.
2- Ankara’nın yüksek rakımlı tepesinden esen güçlü bir rüzgâr, rotayı değiştirmiştir.
Derviş’in bakanlıktan ilk istifası da aynı yüksek rakımlı tepeden geri dönmemiş miydi? Peki sadece orası mı?
Dirsek temasları olabilir.
Bir süredir duyarlı çevrelerin elinde bazı seçim araştırmaları bulunduğu konuşuluyordu. Bunlara göre "AKP’ye sanılanın üstünde oy çıkacağı, YTP için beklentilerin çok umut verici olmadığı" gibi göstergeler vardı.
Birlikte son gecelerinde Cem’in "Gel artık. Kurulalı henüz 3 hafta olduğu halde kamuoyu araştırmalarına göre şimdiden ikinci partiyiz" sözlerine, Derviş’in "benim elimdeki araştırmalar farklı" cevabı ilginçti. Yoksa "duyarlı çevre araştırmaları" mı? Yavuz Donat’ın adını da verdiği Yüksek Strateji Merkezi’nin araştırmaları mı?
Bu Merkez, ciddi kurumdur.
Elbette bir dayatmadan söz ediyor değilim.
Amacını aşan, siyaset malzemesi, yıpratma rendesi olarak kullanmaya uzanan yorumlara kalkışılmasın.
Kısacası hadise Cem’e ve Bayar’a güvensizlik kesinlikle değil... Araştırma, simülasyon, hesap.
Derviş de "hesap adamıyım" demedi mi kararını açıklarken?
İşte Baykal’ın deneyimi burada devreye girdi. "Altın golü" için asisti gördü ve "çağrıyı yaparak" çaktı. Cem ilke olarak Baykal ile görüşseydi iyi olurdu.
Çünkü dışa yansıtmasa da Baykal "iltihak" anlamında olmayacak bazı ortak çizgi önerileri planlamıştı. Ama görüşme olmadı. Zaten çizilmiş rotada seyre çıkıldı.
İşaret ettiğim araştırmalar ve ulusal yararlar algılamasıyla Derviş’in tercihi şöyle yorumlanabilir.
Zor karardı.
Cesaret gerektirirdi. İnandığını yaptı.
Fakat bir soru:
"Cem’e ve Bayar’a bu yöntem şık mı?"
Cem’e "kur partiyi, geliyorum... Genel Başkan sen oluyorsun" de... "Bayar’la konuşarak YTP ile ittifaka razı et..." DSP’nin yarısını boşalt... Sonra "Pardon ben yokum. Çalışmalarıma Baykal’la devam edeceğim" de.
Dış görünüş böyle.
Cem sözüne bağlı, arkadaşlarıyla ilişkilerinde ve çizgisinde sapma yapmayan zarif bir dosttur. Bayar da öyle.
Cem’e en ağır gelen şey sanıyorum "Derviş’in kararı" değil, o kararı saat 17.OO’de TV’de Derviş’in konuşmasını herkesle birlikte dinleyerek, o anda öğrenmiş olmasıdır.
Derviş, daha önce Cem’le konuşarak kararını paylaşabilirdi. Yolların ayrıldığı, Bayar’la üçünün de uygun görecekleri bir formül ve üslupta açıklanabilirdi.
Bu köşede hep Baykal, Cem, Bayar, Derviş beraberliğini - hayal gibi görünse de - yansıtmışımdır.
Derviş "yüzde 1 oy kaybına bile tahammül yok" diyor ama önce DSP, sonra YTP ve DTP ile "yüzde 10’u aşkın oyun" ıskalanması riski var.
Derviş ile bu son "master game" (büyük oyun) içinde olan biri içtenlikle şöyle diyordu: "Derviş, ittifak için Cem’in ve Bayar’ın yakalarını bırakmayacak... Gerçi Cem sert konuştu ama inşallah sürdürmez."
Bu yazıda adları geçenler, politikanın pişkin takımından değil.
O nedenle sözcüklerle çizikler acıtıyor, yaralıyor.