BUGÜN, Vehbi Koç'u kaybedişimizin birinci yıldönümü. Koç'un tasarrufseverliği, işadamlığı, sade yaşamı, dürüstlüğü gibi boyutları çok yazıldı, çizildi, konuşuldu. Az - çok bilinir.
Asıl bilinmeyen özelliği; kriz dönemlerinde onun "görünmeyen elinin" çözümlerin oluşmasına katkılarıdır.
Bütün kuşaklar üstündeki saygınlığından gelen, ağırlığını, gizlice yazdığı bir mektup, açtığı bir telefon ya da yüzyüze ama gözlerden uzak konuşmalarla Türkiye'nin önünü açardı.
Bunun son örneği; 1995 yazı sonlarında, Büyükdere'deki evine Anavatan Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ı çağırmasıydı.
Onunla üçüncü kişilerin bakışlarından, kulaklarından uzakta ve gizlice gerçekleştirdiği başbaşa konuşmada şu telkinde bulunmuştu:
"Türkiye'nin yararları özelleştirme yasasının bir an önce uygulamaya konmasındadır. Gecikilen her gün Türkiye hazinesine daha pahalıya malolur. Anavatan bu kanunu artık engellemesin. Muhalefetinizi başka alanda yapın. Özelleştirme konusunda DYP ile anlaşın. Vatanseverliğin gereği budur."
Yılmaz, bu telkini olgunlukla karşıladı.
Ve biliniyor ki; birden bire Anavatan'ın özelleştirme konusundaki tavrı değişivermişti.
Özelleştirme Yasası işte böylece hayata geçebildi.
Anavatan'ı "üzerine sihirli değnek değmişçesine" birden değiştiren, aslında, Vehbi Koç'un görünmeyen eliydi.
Böyle başka konularda da Allah rahmet eylesin, Vehbi Bey'in nasıl ağırlık koyduğunu yakın zamanda yansıtacağım.
TÜRKİYE, gene bir tıkanma yaşıyor. Hem de çok ciddi boyutlarda.
Keşke Vehbi Bey sağ olsaydı... Görünmeyen eli ile çözümler için katkıda bulunsaydı.
Önceki gece DURUM programında Kamran İnan, bunalımı şu mesajla ortaya koyuyordu:
"Demokrasi tıkandı...
Meclis çözüm üretemiyor.
Seçime gitmek, yol değil. Ya bu tablo aynen geri gelir... Veya daha kötüsü oluşur.
Cumhurbaşkanına meclisi fesih yetkisi de verilemez."
Peki, böyle bir kilitlenme nasıl aşılır?
Türkiye, 1956 - 1957 - 1958 Fransa'sını yönetemeyen, aciz demokrasisi haline gelmekte...
Daha geçen haftanının sonunda, Cumhurbaşkanı Demirel "yönetenlerin otoritesi kalmadı. Ülke nasıl yönetilecek? Her an darbe beklentisi pompalanıyor" diye feryad ediyordu.
Son olarak da görüştüğü gazetecilere "yetkim olsa, ülkeyi şimdi seçime götürürdüm" diyor.
Yani...
Öyle görünüyor ki...
Demokrasi için acil çıkış kapıları oluşturmaya çalışıyor.
Üzerinde, duyarlı çevrelerden ağır baskı var, sanıyorum.
Geçen hafta, Başbakan Erbakan ile yaptığı görüşmeden de beklediği anlayışı görmemiş olmalı.
Bu Cuma yapılacak olan MGK toplantısı hayli kritik.
Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'in ABD'de yaptığı konuşma kendisinin de daha sonra gazetecilere açıkça söylediği gibi, Genelkurmay Başkanı Karadayı'dan onaylı.
Belki de bu, MGK'da Cuma günü komutanların masaya koyacakları dosyaların ve görüşlerin herhalde bir önsözü idi.
Demirel'in MGK toplantısına kadar, zamanının daraldığı gibi izlenimlerim var.
Demirel, Cuma günkü toplantıya, arkasına kamuoyunun büyük ve güçlü bir rüzgarını alarak gitmek istiyor. Demokrasi içinde çözüm üreten siyasal ortamı oluşturmak çabasında.
Demirel'in, giderek bu ağırlığı kazanma yolunda olduğunu söyleyebilirim.
PAKİSTAN'da hakkındaki hırsızlık iddiaları ayyuka çıkmış kocası nedeniyle başbakan olan eşi, Cumhurbaşkanı, tarafından görevden alınıyor. Ve Meclis feshedilerek, ülke 3 ay içinde seçime götürülüyor.
Seçimler yapıldı. Cumhurbaşkanının görevden aldığı Butto'nun partisinin milletvekili sayısı, 87'den 12'ye düştü.
Pakistan, cumhurbaşkanına bu yetkiyi 5 ihtilal geçirdikten sonra sekizinci anayasa değişikliğinde vermiş.
Böylece... Rejimin tıkanmış gibi göründüğü her defasında yapılan ihtilallerden ve tank sesiyle uyanmaktan kurtulmuş.
"Orası Pakistan. Bize örnek olamaz" diyenlere "aynı örneği İtalya'nın da yaşadığını" söyleyebilirim.
İtalya, başkanlık sistemi ile yönetilmiyor. Parlamento hükümeti sistemi var. Ama... İtalya cumhurbaşkanı da meclisi feshetti ve ülkeyi seçimlere götürdü.
Bu yetki "hiçbir gerekçe gösterme zorunluluğu olmaksızın" Fransa cumhurbaşkanında da var.
Portekiz cumhurbaşkanında da...
Yunanistan cumhurbaşkanında da...
Bütün bu Akdeniz ülkelerinde, bir tek Türkiye'de demokrasi sisteminin böyle eksikli kalması düşündürücüdür.
Demokrasimizi güvenlik sübapları ve kendini onaran kurumlarla güçlendirmeliyiz.