Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BEDRETTİN Dalan “Ergenekon sanığıydı...”
7 yıl yurtdışında “kendine sürgün” yaşadı.
Yakın bulduğu birilerine şöyle dediğini duymuştum:
“Sonunda suçsuzluğum nasıl olsa ortaya çıkacak ama boşuna, pisi pisine yıllarca hapiste çürümeye yokum. Hapiste ölürüm belki de. Oysa yaşamak ve bu yalanların ortaya çıkmasını görebilmeyi isterim...”
Dalan için kendi toprakları kutsaldır.
Laik bir Atatürk milliyetçisiydi.
Hizmete odaklıydı.
İyi belediye başkanı oldu.
İstanbul trafiği hâlâ biraz olsun nefes alabiliyorsa onun açtığı arterler nedeniyledir.
Siyasetten koptuktan sonra, kolejler ve bir de üniversite kurdu.
Gazetelerde nihayet “Ergenekon yokmuş” başlıkları altında haberler yayımlanırken Dalan da yurda döndü.
........................
DALAN dün bir basın toplantısı yaparak kendisine ve aynı zorlukları yaşayanlara “kumpas kurulduğunu” söyledi.
“Bu kumpasın yıllar öncesine dayandığı” iddiasına benim bir yazımı “referans” gösterdi.
Körfez Savaşı’nın ilk haftalarında Suudi Arabistan’daydım.
O zaman (1990’lı yılların başın) “dehşet” duyarak Amerikalı subaylardan dinlediklerimi yazmıştım.
Birkaç kez de o yazıdan alıntılar yaparak bu köşede yayımlamıştım.
İşte 22 Haziran 2010’da yazdığım yazıdaki 1991 gözleminden bazı alıntılar...
.......................

1. Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan’dayım, ABD kumanda merkezi olarak kullanılan otelin bir odasında dinlediklerim dehşet verici.
Amerikalı yarbay duvardaki harita üzerinde Türkiye’nin Güneydoğusu’nu ve Kuzey Irak’ı işaret ediyor.
Avucunu o coğrafyada dolaştırırken şöyle diyor:
“Savaş bitecek. Amerika Irak’tan çıkacak. Giderken silahlarının büyük bölümünü bırakacak.
Bunlar içinde ağır silahlar, roketler de olacak.
Yöredeki Kürtler bu silahları alacaklar ve Türkiye’ye karşı kullanacaklar.
Toprak isteyecekler.
Türkiye, ya istedikleri toprağı verecek ya da vermeyecek ve savaşacak.”
Yarbay iyi derecede Türkçe konuşarak anlatıyor bunları.
Kulaklarıma inanamıyorum.
“Ya NATO ortaklığı ya ülkelerimiz arasındaki dostluk” diye soruyorum oralı olmuyor.
Gene de bunun “Amerikalı yarbayın kendi fantezisi” olabileceğini düşünüyorum.
Ama...
Birkaç dakika sonra bir başka odada gene Amerikalı bir rütbeliden aynı şeyleri dinliyorum.
Bunun “bir mesaj olabileceğini” düşünüyorum.
Çünkü bu randevuyu bana AK Parti’nin ilk Dışişleri Bakanı ve o zamanki Suudi Arabistan Büyükelçimiz Yaşar Yakış oradaki ABD Büyükelçisi ile konuşarak sağlamıştı.
ABD Büyükelçisi de ABD komutanıyla temasa geçmiş ve bu iki rütbeli subay tarafından verilecek kişisel brifing için davet edilmiştim.
Dönemin ABD Başkanı Bush Bağdat’a girmedi, Kuzey Irak senaryosunun uygulanma olanağı kalmadı.
Ama...
1991’de dinlediğim o senaryonun 2010 Türkiyesi’nde sahnelendiği kuşkusundayım.
PKK o roketatarları, uzun namlulu ağır silahları, doçkaları, tonlarca patlayıcıyı nasıl elde etmekte?
50-100 kişilik gruplar halinde askeri üslere, karakollara saldıracak cesareti nereden alıyor?

........................
O zamanlar “Ergenekon” kelimesi sadece okul yıllarındaki tarih kitaplarından hatırımda kalan bir kelimeydi.
Siyasi örgüt anlamında “Ergenekon” gündeme 2000’li yılların sonlarına doğru girdi.
Amerikalı subayların bana duvardaki harita önünde söyledikleriyle “Ergenekon davasının” ve “kumpas” gündem maddesinin doğrudan ilişkisi iddiasını paylaşmam zor.
Ama...
Türkiye’de askerlerin, Atatürkçü laiklerin tasfiyesi gibi bir proje olabilmesi de mümkün.